İzleyiciler

26 Aralık 2019 Perşembe

Kurumsal Renkler


Baskın koyu renkler genelde sağlamlık ve itimat telkin etmesi bakımından önemlidir. Banka ve finans kurumları buna ihtiyaç duyarlar. Bazı renklerin yeme içme sektöründe kullanılması iştahı kabartan bir seçenek olarak düşünülse de, başka sktörlerle sağlamlık ve güven sarsılmasına sebeb olabilir. 

Profösör

Dosya Tasarımları

Bir dosya tasarımı


Bir başka dosya tasarımı



Yoğun bir mesai içindeyim diyebilirim. Bir fikrin olabilirliliğini, karşıt kavramlarla daha muhkem haline getirerek bir anlatım tercih edebiliriz.

profösör



Su Hayattır

Damlaya damlaya göl olur misali. Yini bir dijital mecralar için kullanabileceğimiz bir amblem tasarımı. Damla figürleri iç içe asimetrik bir degrade uygulayarak 0 ila 100 arası skalayı ifade ediyor. Damla figürü su olunca, suyur da hayat demek olduğunu idrak edice, suyumuzu isdaf etmememiz gerektiğini söylemeliyim. 

Su fikri suyla ilgili bütün konseptlere uygun olduğu halde aynı zamanda tasarruf fikrini de vurgulaması önemlidir. Su damlaıs figürüyle daha nice tasarımlar düşünülebilir. Çiçek, pattern uygulamalar da buna dahildir.



Yaptığımız bu çalışmalar beyaz ve koyu zemin üzerindeki görselliği görmemiz açısından bu sayfada paylaşarak tek renkte degradenin önemini de görmemiz açısından önemlidir.

Profösör

Logo Tasarımları

İtibarlı bir müessesenin, bir ürünün y da bir hizmetin alameti farikası onun kurumsallığını belirleyen ve betimleyen görsel amblem ve logosudur. Amblem ve logonun her tür mecrada blog görüntübüdür. Elbette kurumsal görsel tasarımın yanında o müesseseyi oluşturan bütün değerlerinin kalitesi birinci plandadır. Bir müessesenin bütünüyle kurumsal kimliği sadece kurumsal görsellikleri değildir. Onun verliği insanlık ve insanlığa hizmet bilincidir. 

Damla figüründen oloşturulmuş üç yapraklı lale fikri bir anlamda türk kültürünü yanbıtan kadim bir değeri kurumsallığa taşıma gayretidir.  Dijital mecra artık bilgisayardan, tabletten akıllı telefonlara kadar inerek pratiklik kazanmıştır. O açıdan özellikle amblem ve logoların daha sade ve basit olması klasik kurumsal çalışmaların da doğru olduğunu bize gösterir. Basit dediğimiz bir amblem anlamı büyükse ve kurumsallığa bir yüce fikirle destekliyorsa o müessesenin bütün kaygısı  doğru düzgün insanlıkk hizmetidir. Kaliteli hizmekt vermek adaleti yerine getirmektir. 





Yaptığımız iki çalışmanın hem beyaz zemin, hem de mavi zemin üzerindeki duruşunu göstermek için, bir normal ve bir de dişi çalışmayı sizlerle paylaşmak istedim.  Renklerimiz; mavi renk Cyan 100, Magenta 75, Black 25 Yellov 0 olarak mikseri yapılmıştır. Bu kurumsal amblem ve logo çalışmasıan yönelik bir yaklaşımdır. Umarım beğenirsiniz.

Profösör

13 Aralık 2019 Cuma

İyilik Yapmak



İnsan eskilere neden özlem duyar ki!.. Eski ramazanlar, eski bayramlar, köyler kasabalar, mahalleler ve sahiplenmeler. Kamu yararına yapılan toplumsal eylemler, düğünler ve dernekler. Bitmez tükenmez askerlik hatıraları. Rengi solmuş siyahbeyaz fotoğraflar.  İnsanı ahhh eski zamanlar dedirterek ah çektiren sinema replikleri eski aşklar ve sevdalar. Eskiden kullanılan antik objeler ve eşyalar. Eski binaların köşelerine konan antik köşe taşları. Bir değiirmen taşı, bir kağnı tekeri, taş plakların çalındığı gramafonlar. Otantik, mistik ve fantestik değerler. Bir an zaman tünelinde seyahat eder gibisindir.  Yol ortasında küflenmiş yere çakılan kazığa bağlanmış demir halkalar gibi...

Hani derler ya aklınla bin yaşa diye. Akıl bize kalbe götürüyorsa aklımızla bin yaşayalım. Akıl doğru muhakemeye eşlik ediyorsa o zaman akıl akıldır. O zaman akıl şuurla buluşur. Şuurun buluştuğu yer kalptir imandır. Akıl, kalp, zihin, zihniyet, şuur o kadar birbirine yakın kelimeler ki; çık işin içinden çık çıkabilirsen!.. Bir adam çıkar yolun ta ortasına bir kazık çakar; yolcular merkeplerini bağlayıp kendileri özgürce çarşı pazar dolaşabilsinler diye. Ne güzel bir yaklaşım; negüzel bir hizmet!.. Oysa onun aklı kazığı bir duvar kenarına değil de, yol ortasına kazık çakmeyiı işaret etmiştir. Yolun ortasındaki kazık insanın ayağına takılırsa, insan düşüp yere kapaklanırsa, bu kazığı buraya çakanı binbir küfürler savurursa, bunun suçlusu kim olur bilir misiniz?  Biri gelir bu yol ortasına kazık çakılır mı be adam diyerek kazığı sökerse, kazığı alıp bir duvar dibine çakarsa onun yaptığı da bir hizmettir.  Onun aklı da o şekilde işlmektedir. Bu eylemlerde suç aramak yok!.. Akıl o kadar hükmedebilmiştir. 

İşi ahlak yönden bakacak olursak herkes insanlık için bir iyilik yapar ve karşılığında mutlaka iyilik görür. Kazık yol ortasına çakılır aynı kazık yerinden  sökülür ve duvar dibine çakılır. Önemli olan iyilik yapmak ve iyilik yapma niyetidir.

7 Aralık 2019 Cumartesi

Hepimiz Aynı Gemideyiz





"Hepimiz aynı gemideyiz. İlla ki nuh tufanı olması gerekmiyor, illaki bir Çernobil kazası olması gerekmiyor. İllaki  Hiroşimada atom bombası yememiz gerekmiyor. İnsan tufanını asıl içinde yaşar. Öyle bir gel git yaşarız ki, okyanusların med cezirleri solda sıfır kalır. İnsanın düşmanı içindedir, çekişmesi ve dövüşmesi içindedir. İnsanın en büyük uğraşısı kenlinledir. Kitap bizi oradan oraya götürse de, bizi sürüklese de hakikate götürmeli asla yalana teslim etmemeli. Bu anons çalışması dijital hazırlanmıştır. Bir renklisi, bir de renkli olandan tek renk filtrelisi. Her ikisi de kullanılabilir; sizin tercihiniz hangisi.

Profösör

4 Aralık 2019 Çarşamba

Herkesin kitaplığı Olmalı



Bu haftanın radyo anonsu. Mavi filtreli ve dujital bir çalışma.  Bu çalışmada, Kitaplık logosu ve kayıklar aynen önceki çalışmanın bir devamı olarak kullanılmıştır. Grafik tipografisi ve metinler de aynen korunmuştur. Bu anonsta sadece arka plan üzerine Bir kalp eskizi tasarlanmış ve çiçek kompozisyonuyla grafik tamamlanmıştır.



Anons grafiği öncelikli olarak renkli tasarlanmış ve gerçekleştirilmiştir. Önceki mavi filtre bütün renk ve tonlarını mavinin merkezinde yeniden bir renk bütünlüğü ve sadeliği elde etmek için çalışılmıştır. 

Profösör

27 Kasım 2019 Çarşamba

Okunacak kitap... Yakılacak kitap!..


Ne yazık ki cahiliye toplumunda yaşıyoruz. İlim irfan, şuur ve hakikat varken,  insanı semirtecek, düşüncesini, duygularını nefsinin esiri haline getirecek bir zihniyet ve zillet içinde yaşıyoruz. Güzel bir coğrafyada ve anadoluda yaşıyoruz; fakat anadolu irfanından uzak yaşıyoruz. Kitap okuyalım ve adam olalım diyoruz; Kitabı duvara asıyoruz. Bir tabu gibi ona bakıyoruz. Kitab’ın gerekliliği olan hakikati doğrudan Kitaptan değil; başka başka mahvillerden öğrenmeye çalışıyoruz. İnternetle birlikte öyle bir bilgi kirliliği içindeyiz ki; çık çıkabilirsen işin içinden; sanki bir dipsiz kuyudayız. Kitap okudukça öğrenilir ve doğru öğrendiklerimizle amel edilir. Allah’a kulluğu bilmeyen insan nasıl olur kamil insan? Bencilliği yenmeyen insan, nasıl olur müslüman?  Kitap bizi sadece Allah’a götürüyorsa ve kulluk bilinci veriyorsa kitaptır. Kitap bizi Peygambere tabi kılıyorsa, kitap kitaptır. Okunacak Kitap Odur. Kitap bizi Allah’a kul, Peygambere tabi etmiyorsa o kitap kitap değildir. O kitap yakılacak kitaptır.  Kitap insanlığın kurtuluşuna vesileyse O kitap okunacak kitaptır. Kitap insanı köleleştiriyorsa, imtiyazlı olanları tanrılaştırıyorsa o kitap kitap değildir. O kitap yakılacak kitaptır. 

20 Kasım 2019 Çarşamba

Ağlayan Çocuk



Bu hıçkıra hıçkıra ağlayan masum bir çocuk mudur, yoksa bu içini çeke çeke ğlayan yetişkin bir adamın ruhu mudur!.. Gördüğümüz bu sureti hal masum bir çocuğun ağlayışı olsa da, belki de yetişkin bir adamın  masumiyet feryadıdır. İnsan bu!.. İyisi var, kötüsü var. İnsanın helal süt içmişi var, harama bulaşmışı var. Karşımıza kim çıksın; her insanın bir görünüşü var, bir de görünmeyen sırrı var.  Her sureti halin, bir de sureti sırrı var.  Her şey göründüğü gibi değil; sevinci, neşesi olduğu kadar, bir de hüznü ve üzüntüsü var.  Zahiren insanı anlamak mümkün değil, kendini melek  yerine koyan var, içindeki şeytanı çıkartan var. Var oğlu var. Gören göz, işiten kulak, koku alan burun, dokunan parmak ne kadar işlev görse de kalbe işleyen bir sır var. İnsan; bulunduğu yer ve zaman ne olursa olsun halden hale geçiş var. Bir alimden bir zalim, bir zalimden bir alim olurmuş. Ağlamak ise son çare, son kurtuluş. Bir masum çocuk kadar ağlayabilsek keşke!.. Sonuna kadar zembereği kurulmuş bir saat gibi boşalsak sonuna kadar, için için ve hıçkıra hıçkıra. Ve nihayet bir annenin şefkatli eli saçlarımızı okşasa!..

15 Kasım 2019 Cuma

Kitaplık Radyo Programı



Çizim ve grafikler şahsıma ait bir afiş çalışlması. Dört renk kare bir tasarım. Sosyal medya için de kullanılabilir durumda. Bir de tek renk duatone bir filtre çalışması aynı konsept.





Profösör

13 Kasım 2019 Çarşamba

Bir Sevgi Dirilişi


İlkbaharın çiçek açışı, yeşillenişi ve dirilişi kadar, sonbaharın da sararıp solan kuru yaprakların yere düşüsü de insanı derinden düşündürüyor. İşte bir yaşam öyküsü; açan çiçkler soluyor ve  yeşeren yapraklar sararıp kuruyor. İlahi bir kanun bu, bir tabiat döngüsü, sanki bir ömür törpüsü. Sanki nefes alıp vermiyoruz; daha doğarken  ölüyoruz ve ölümü şimdiden bekliyoruz. Hakikat sevgiden ibarettir desek, bunu idrak etsek, okusak tabiatı, akledip muhakeme etsek herşey birer ibret ölüm gibi. Ölümsüzlüğe götüren bir tek hakikat var o da muhabbet ve ünsiyet gibi. Seveceksiniz ve kaynaşacaksınız. Birey olmaktan ve  bencillikten kurtulup birlik ve birlikte olacaksınız. İşte o zaman insansınız. Bir kuru yaprak diğer bir kuru yaprağı buluyorsa toprakta, birbirinin değerini biliyor demektir. Hakikatin gereğini yapıyor demektir. Yaprak yaprak üstünde, taş taş üstünde ve toprak toprak toprak üstünde. Sonrası bir ölüm sessizliği; ölüm sessizliği içinde bir sevgi dirilişi... 

7 Kasım 2019 Perşembe

Mevlid Kandili

Kanadı Kırık Kelebek


Ne zordur anadolu; evlenmek bile başlık parasına bağlıdır. Çöllünün oğlu Ehmet askerden gelmiştir ve sevdiğiyle evlenmek isteyecektir. Neyazık ki elde avuçta paraları yoktur ve fakirdir. “Taşı toprağı altın deyip” İstanbul’a çalışmaya gidecektir. Gün gelir yatağı yorganı sırtına alır, tahta bavuluyla çıkmıştır yola. Tiren son durak olan Haydarpaşa garına varmıştır. İstanbul deniziyle, vapurlarıyla, uçan martılarıyla, sarayları, camileri, kubbeleri, kuleleri, köprüleriyle kendini karşılıyordu. Birden yalnızlaştı, korktu  ve içi ürperdi. Bu kooskoca şehirde ne yapardı, nasıl yaşardı. Bereket  bu şehirde bir emmioğlusu vardı. Başlık parası için evinden köyünden, anne babasından, daah önemlisi  sevdiğinden ayrı düşmüş kavruk bir genç adam kendini toparlamak için  bir banka ilişir.  Kendiliğinden  "Kader bu ya; yazılmış bir kere, bu çile çekilecek." der. Bir de ne görsün; onu karşılar bir kelebek. Oraya buraya çarparak uçmaya çalışan bir kelebek... Sanki kucağına düştü düşecek. Şuurunu kaybetmiş gibiydi zavallı kelebek. Genç adam birden hislendi ve kalbi pırpır etti. "Zavallı... Bir kanadı kırılmış."  dedi. Neydi bu küçük kelebeğin derdi ki; buralara kadar gelmişti. Onun yeri bu koca kentin betonlaşmış evleri ve meydanları değildi.  Aslında onun yeri kırlar, bahçeler ve çiçeklerdi. Evet bu zavallı kelebek; kanadı kırık bir kelebek! Ahhh... Ah !.. Kelebeklerin ömrü uzun olmaz ki!.. Bir mevsimlik yaşamda kırık bütün duygular; açlıklar, susuzluklar, kıtlıklar, hastalıklar, savaşlar, kavgalar ve hüzünlü ayrılıklar. Bu kelebek sanki benim gibi!.. Benim bu koca şehirde yalnızlığım gibi. Genç adam hüzünle kelebeğe bakarak avucuna aldı. Kanadı kırık haliyle ona sevgi, şefkat besledi. Merhamet etti. Sonra “bu kelebek de  benim gibi can taşıyor." dedi. Sanki dua ediyor gibiydi. Ahhh!.. Bir kanat çırpıp canlansa da, uçsa. Uçsa da sevdiğine kavuşsa. İşte o zaman ölmeye değerdir bu yalnızlıkta ve bu sonsuzlukta. Sesini yükseltti ve titrek sesiyle yalvarıyordu. "Uç!..” dedi. “Haydi uç!.. Kanadı kırık kelebeğim uç!.. Uç ki; senden güç alayım ve mutlu olayım der gibydi. Ama nafile. Kelebek artık hareketsiz ve canlılığını yitirmişti. Genç adam ağlamaklı oldu; sevdiğinden ayrı düştüğü kadar kırık kanatlı kelebeğinden de ayrı düşmüştü. Ne yapabilirdi ki. Bu koca koca şehir kabus gibi üzerine çöküvermişti. Bu  kırık kanatlı kelebeğin kendini karşılayışı da hüzünlü gidişi de hüzünlü oldu. Çünkü ayrılık ölümden beterdi. Derinden bir “Ahhhhh!..” daha çekti ve "Onun da kanadı kırık, benim de kanadım kırık" deyiverdi.

6 Kasım 2019 Çarşamba

Suret-i Hal



Her şeyin bir görünen ve bir de görünmeyen yüzü vardır. Alemi şuhud bu alemde görebileceğimiz herşeydir. Alemi gayb ise görünmeyen ve bilinmeyen alemdir. Biz her iki durumun da okunan bir hakikati olduğuna inanırız. Bugün gökyüzüne baktıysanız eğer, gömyüzündemi ayın hali budur. Ay bu haliyle yarımaydan biraz fazla ve dolunaya doğru evrilme biçimindedir. Biz biliriz ki ay dünya gibi güneşin bir uydusudur ve ışığını güneşten alır. Ay ile dünya ile güneş arasına dünya girdikçe gün be gün dolunaydan yarımaya, yarımaydan karpuz dilimi hilale kadar şekil değiştirir. Tekrar hilalden yarımaya, yarımaydan dolunaya yeniden hayat bulur. Arapça öyle zengin bir dil ki, araplar deve yavrusunun doğumundan sonrası bütün yaşadığı yıllar için farklı farklı isimler vermiştir. Aynı şekilde de, ayın her hali için araplarda bir ismi vardır. Ay da, yıldızlar ad, güneş de ışığını birbirinden alır ve bu Kudreki ilahinin kakikatidir.

Bu çalışma  "Suret-i Hal" ismiyle müsemma fotoğraf okumaları için hazırlanmış bir poster çalışmasıdır. Arkafon üzerine yapılan vektörel grafik çalışılmıştır. 

Profösör









30 Ekim 2019 Çarşamba

Cumhuriyet Bayramı


Cumhuriyet Bayramı'na dair bir tebrik grafiği. Vektörel bir çalışma. Fikir, tasarım grafik uygulama bendenize ait bir çalışma. Zaman zaman bu tür çalışmaları sayfamda paylaşıyorum. Bil vesile bayramınızı da kutlamış olayım.


19 Ekim 2019 Cumartesi

Sonbahar Hüznü


Önce ağaçlar filizlenir; dallar, yapraklarla yeşillenir. Mevsim döngüsüdür bu; sonra yapraklar kızıl renge bürünür, sararıp solup kara toprağa düşer. Bu bir döngüdür ve bu bir ömürdür. Sonbahar dedikleri  budur işte; hazan mevsimidir içimizdeki yanan kor ateş.  Dumanı yok , külü yok, hatırası çok!.. Siyah beyaz fotoğraflar gibi hüznü çok; bırak yansın ziyanı yok!.. Artık takvim yaprakları geride kaldı; zamanı yok, vakti yok, saati, dakikası yok. Anı yok!. Günler sararıyor birer birer; mazisi yok, hali yok, muzarisi yok; yeter ki istikbalden haber ver!.. Geride bıraktığın acı tatlı anıların şurada dursun; deli gönül uslansın!.. Sen ikinci bahardan söz et!. Aşktan, sevdadan ve tutkulardan!.. Biraz sevgi, biraz şefkat ve biraz merhamet!.. Başka sözkonusu ne varki!.. Kara bulutlar yağmur olsa da sağnak sağnak yağsa toprağa. Toprak kokusu, çam ardıç kokusu,  pelit ve meşe kokusu... Derken sonsuzluğa yolculuk başlamıştır artık. Seni omuzlarında taşıyacak dört adam bul şimdiden; kolları güçlü, omuzları güçlü ve herşeyden önemlisi imanları güçlü.  Gül kokusu adamlar arkandan gelsin; seni alıp götürürlerken!.. Hakikat güneşi doğsun ve batmasın. Dolunay doğsun ve yıldızlar parlasın. Yıldızlar bir bir kayarken, ömürler bir bir tükenirken; sararan yapraklar bir bir düşer. Son nefeste ömür biter. Asker cephede şehit düşer; cennete girer, Peyamber agucunu açmış şehitlerini bekler!.. 

(17 Ekim 2019 YeniBirlik /Buluşma Noktası)

7 Ekim 2019 Pazartesi

Ruh ikiziyiz



İnsan çiçek açtığı zaman bahar, meyve verdiği zaman da yaz gibidir. Hep böyle gitmez elbette ömür!.. Bir de bekleyen güz vardır. Kara kışta kara toprak bir ölüm vardır. İnanç insanı, evreni ve ötesini kapsar. Umut ölünceye kadar. Hırs kırka kadar. Sonra yavaş yavaş törpülenirsin. Sonbahar güz gibi geriye baktığında, eteklerin hüzün dolu yaprak gibisin. Sonbahar güz gibi değişir yüzünün rengi, güneşin feri gözlerinin rengi. Artık huzur içinde bir sükunet, sukunet içinde bir huzur arar gibisin. Bir kanepe, bir sandalye, bir tabure bulsak ta otursak, bir tepeden engin boşluklara baksak. İkimiz bir kuş olsak da kanatlanıp uçsak, Bir ruh hafifliği içinde bulut olsak, yağmur olsak ve rahmet ve bereket olarak yağsak. Kalbimiz o zaman müsterih olurdu inan!.. Toprak yağmura kansa, tohum çıtlasa nefes alsa. Filizlenip serpilip yeniden çiçek açsa nebatat... Yeniden bahar olsa, yaz olsa, güz olsa hayat!.. Kışla birlikte yeniden bir döngü olsa; işte o zaman daha iyi idrak edebilir insan. Ben ve sen hayat yolcusu ve hakikat yolcusu ikimiz, biliyoruz ki; sen ve ben ruh ikiziyiz.

Proösör

29 Eylül 2019 Pazar

Radyo Programı



Radyo programı için tasarladgğımızbir afiş tasarımı. Birkaç dokunuşla sosyal medyada kullanılmak üzere vektörel bir anons çalışmamız. 

Tavaf Resim Sergisi


Tavaf resim sergisine yönelik bir afiş tasarımı denemesi. Vektörel çalışma. Arap Berberi sanat ve kültür imgelerinin renklendirilişi. Otantik imgeleri içeren folklorik değerlerin hat sanatına yansıyışı.  (Mehmet Akyıl)

17 Mayıs 2019 Cuma

Zaman ve Mekan



Zaman ve mekan yerinde durur her zaman. İlerleyen zaman değildir, yer değiştiren mekan değildir. Zaman içinde mekan, mekan içinde zaman birbiriyle bütünleşmiştir. Her zaman akrebin peşinden koşturadorsun yelkovan!.. Geçer akrebi yelkovan; akrep yetişemez koşturan yelkovana hiçbir zaman!.. Zaman da mekan da, eskilerin fasit daire dediği  bir kısır döngüdür. Zaman ve mekan yerinde duradursun; hayat bir ömürlüktür. Bir köşkte, bir konakta, bir villada, bir yalıda hatta bir sırça sarayda da yaşasan bir ömürlüksün işte. Kızgın çölde derme çatma ve çalı çırpıdan bir kulübede de yaşayabilirsin. Metropollerde gökdelenlerin dibinde, karton kutularda da yatıp sabahlayabilirsin. Dünya fani, geçici, bir ömürlük insan ve bir nefeslik cansın işte. Sen sen ol kanatlı bir kuş ol... Duvara mıhlı bir saate kon ve zamanın üstüne ol!.. Zaman dursun, mekan dursun, bir sessizlik ahenginde herkes suspus olsun. Sen sus; hakikat konuşsun. Herkes mutlu olsun. Zamandan da mekandan da öte herkes huzur bulsun!..

Profösör

19 Nisan 2019 Cuma

Onaltı




Ne demiştik; yaptığımız iş hem işlevsel olacak, hem de gözü okşayacak. Bu değerleri bir sokak tabelası yada bir kapı numarasında dahi arayabiliriz. Köylük yerlerde belediyecilik olmadığından yada böyle bir görgü gelenek olmadığından yağlı boya ile kapının herhangi bir yüzeyine numaralar fırçayla yazılırdı. Sonra bazı haneler eklenince numaraların üzerine başka baskın bir boya rengiyle yeni numaralar yazılır ve bir kirliliğe imza atılırdı. Ne zaman sonra saçtan yapılma kapı numaraları kapı üzerilerine konmaya başlandı ki biz kendimizi bir anda kentli görmeye başladık. Derken elektrik geldi, su disipline edildi ve musluklar açılır kapanır oldu. Medeniyet bu demekti. Ama bir eksik yanımız kaldı ki bir hacet niçin oluşturulur ve nasıl giderilir. Bunun sırrını çözemedik. Adam bir kapı numarası tabelası yapmış; Kenarlarına kontür atmış ve dört köşesine çivi çakılacak şeklinde estetik bir yer bırakmış. Herşey güzel de bu tabelanın dört köşesi sadece estetik bir görüntü versin diye boşluk bırakılmamış ki; bu boşluk bir ihtiyaçtan bırakılmış ve bu boşluklara çivi çakılsın denmiş. Bizim denydolar (Ne demekse) iki çiviyle işi bitirmişler. Belki de çividen tasarruf olur düşüncesini gütmüş olabilirler. Bence zahmete girmemişler. Kapı numarası bir ve altı yanyana durmamış olsa bir önemi yoktur diyecektim. Onaltı sayısının hatırına  bu çivileri yerinden sökmek gerek; doğrudan doğruya dört köşesine birer çivi çakmak gerek. 

Profösör

29 Mart 2019 Cuma

Bir İnsansanlık Manifestosu


Anlamak ve anlaşılmak; iki kişi, yada toplumlar arasında kalbi bir bağ kurmak o kadar zor olmamalı. Bu da empati yapmayı gerektirir. Eski dilde diğergamlık da dediğimiz empatiye özdaşlık ve duygudaşlık da deniliyor. Hatta anlamak ve anlaşılmak kavramı o kadar ileriye gitmiştir ki, iki insan birbirine ruh ikizim, kankim diye hitap bile etmektedir. Muhataıbmızla empati kurmak, aslında onu anlamaya çalışmaktır diyebiliriz. Onu anlamaya çalışmak kendimizi onun yerine koymaktır ki; o da kendini bizim yerimize koyabilsin.

Enbaşta empati kurmanın birinci ögesi sevmektir. Çünkü sevgi bütün problemleri çözer. Sevginin açamayacağı kapı ve kilt yoktur. Sevgi olacak ki ilgi olsun. İlgilenmek karşımızdakiyle empati kurarak onu çözmek, anlamak, onu ürkütmeden sizin yanınızda iyi olmasını hissettirmektir. Onunla inancı, ümidi, güveni pekiştirmektir.

Ne yazık ki günümüz dünyası açlıktan sefalete, savaştan toplumsal çatışmalara,  kutuplaşmalara, adaletsizlikten ahlaksızlıklara, hastalıklara ve doğal afetlere karşı çaresiz kalmaktadır.  Yakıp yıkmalar, vandallıklar, toplu katliamlar insanlığı tedirgin etmektedir. İnsan yaratılıştan özgür bir varlıktır. İstediğine inanır, istediğini yüceltir, istediğinin de peşinden gider. Hele din gönül işidir. Zorlama olma olmadığı gibi  kimseyi de ayrıştıramayız. Sadece fikrimizi  rencide ve hakaret etmeden muhatabımıza  beyan ederiz. Her insanın aklı ve vicdanı vardır. O halde kardeşlik tesisi için ayrım yapmadan birbirimizi anlamalıyız. Başım ağrıyor diyen bir kimse hastadır. Bize düşen baş ağrısını giderecek ilaç bulup onun ilacını kullanmasına yandımcı olmalıyız.  Senin başının ağrısı sana ıstırap veriyorsa, senin ıstırabın geçene kadar biz senin yanınındayız demektir empati kurmak, diğergamlık, özdaşlık ve duygudaşlık.

Yenizellanda’da camiye yapılan katliamdan bütün düya nefret etti. Din, dil, ırk ayrımı yapmadan insanlığın yanında yer aldılar. Fakat Yenizellanda Başbakanının başına başörtüsü takıp derin üzüntü içinde olduğunu, camide öldürülen müslümanların  aileleriyle birlikte olması ve bu menfur olayla ilgili verdiği beyanatlar bir insanlık manifestosu  gibiydi. Bundan alınacak büyük dersler var!.. Umarım insanlık birbirinin elinden tuttukça ve birbirinin yanında oldukça yücelecektir.

Profösör

Nasıl da Umutlanıyor İnsan



Nedir bu kızıllık!.. Sanki akşam karanlığına hazırlık!.. Perde perde şehrin üzerine çöken karanlık.  Gökte bir bir kaybolan uçan martılar, suda oynaşır hala alık balıklar. İşte Osmanlıdan kalan tarihi otantik köprü ve üzerinde adım başı balık avcıları... Bu şehir hayatında, gönül yarası, kafa yorgunu olmayan var mı!.. Bir terapi köprüsü gibidir adeta Galata köprüsü. Belli mi olur; birazdan ufuktaki kızıllık yanıp tutuşuverir!.. Karagümrük ne ki; İstanbul yanar da, kül oluverir!.. Nerede yangın yeri diye bağran, yalınayak baldırı çıplak, nara atan başı kabak tulumbacılar!.. Bir an Ulu Hakan Sultan Abdülhamid devrindesin. Elinde baston yada kehribar bir tesbih başında kırmızı püsküllü bir fes. Yeleğinde köstekli gümüş bir saat. Bıyıkları kaytan, bıçkın bir delikanlı gibisin! Evet Galata’da hüzünlü bir hava var... Yüksekkaldırım’dan sonrası Beyoğlu ve  İstiklal. Dini, dili,  mezhebi, meşrebi ayrı, fakat gönlü bir; ermenisi, rumu acemi; her milletten insan var!.. İstanbul büyülü, istanbul övgülü, namazında, niyazında camileri, kubbeleri ve minareleri var!... Beyler ve hanımefendiler anlayamadığım bir şey var; balık tutan adam, hoş vakit geçiren, avare insan, çocuksu ve masum dervişan, bir tava balığa gönlünü kaptırmış, bir akşamlık azık götürmek isteyen gariban, hepsi bir arada, hepsi bir hizada... Umutsuz insan var mı bu dünyada!.. Nasıl da umutlanıyor insan  Kızılkıyamet kıyamet kopsa da!..  (Fotoğraf: Hurşit Akyıl)
 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...