İzleyiciler

31 Ekim 2017 Salı

Sinema ve İnsan


Sinema deyince doğrudan aşk, duygu ve nostalji geliyor insanın aklına. Elbette gençliğimiz kadar çocukluğumuz da bunun bir parçası. Sinema müziği; yani filmlerdeki fon müzikleri insanı samanyoluna götürebilir ve milyonlarca irili ufaklı bir yıldız akışının içine  bırakabilir. Sinemanın görselliğine müziğin katkısı sanki bir bedene verilen ruh gibi. Şimdi sinemamı var; kalbe dokunan, insanı insan yapan, büyüleyici tarafı olan nerede sanat ve estetik!.. Klasik sinema efsunlayıcı  fon müziğiyle  yorgun ruhumuzu uyutur gibi yaparak aslında bizi dirlendiıiyor, yorgunluğumuzu alıyor, hatta  bizi yeniden diriltiyordu. Hamakta sallanır gibi bir ruh ahengi içinde dünyaya ve yıldızlara bakışımız farklılaşıyordu. Böyle bir armoniyi o kadar özlemişim ki!.. İnsan bin kere ölse, bin kere dirilse; insan işte o zaman insan olabilse!..

Profösör

30 Ekim 2017 Pazartesi

Asma Sarması


Asma sarması; kalp biçiminde sarılmış olması belki bir sevginin ifadesi olabilir. Fakat kalbin midede ne işi var diyenlerdenim. Sarma alel üsul sarılır. Onun doğallığı içinde sevgi saklıdır. 

Profösör

Koşullu Sevmek


Yine bir televizyon  tartışmasında çocuklarımızı daha çok sevmeyi çocuklarımızın daha çok ders çalışmasına bağlayan aileler olduğu söyleniyor.  Oysa çocuklar sevilmeli, şefkat duyulmalı ve onlara karşılıksız merhamet edilmelidir. Çünkü onlar çocuktur ve bu duygulara her halükarda  ihtiyaç duyar. Çocuğun ders çalışıp çalışmaması bu duygulardan mahrum bırakılması anlamını taşımaz. "Dersini çalışırsan seni daha çok severim" cümlesini çocuğa kurmak doğru olmasa gerek. Belki  "Dersini çalışırsan bizi sevindirirsin" denebilir. Çocuk çalışmakla, öğrenmekle, ve öğrendiğini tatbik etmekle adam olunabileceği, mevki makam sahibi olunabileceğini iyi bir. Bu bilinç aşılandığı sürece çocuklarımız ders çalışmasını sektirse de onlar sevgisiz kalma korkusunu yaşamazlar. Esas olan çocuklarımızın yapısına göre işi sıkı tutmak.


Profösör

Geleneksel Kavram ve İfadeler


Televizyonda meslek ve kariyer yapmak üzerinde bir tartışma yürütülüyor. Bu tür tartışmalar, geleneksel söylenegelen hakikatlerin bir başka lisan ile ilgi çekici kavramlarla yeniden ifade edilmesinde yarar görmüşler sanki. Oysa kalıplaşmış bir takım sonuçlar bizim ilerlememiz için birer kilometre taşları gibidir. Varacağımız yere gitmek için doğru yolda ilerlemek ve güvenliğimizi sağlamak açısından önemlidir. Örneğin çocukluğumuzda bize yöneltilen sorulardan biri "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusudur. Bu soruya  öğretmen olacağım, doktor olacağım, hakim olacağım, imam olacağım, muhtar olacağım gibi klasik cevaplar vermişizdir. Buradaki olma fiili ve isteği aynı zamanda hangi meslek olursa olsun ehliyet ve liyakata sahip olacağım demektir. Bu gözardı edilerek, çocuklara  "Büyüyünce ne olacaksın"  diye sorulduğunda  "Hastaları iyi edeceğim" cevabı verilmeliymiş. Zaten bütün çocuklar bu tür cevaplar verir. Doktor olmanın ruhunu ve işlevini polomik yapan NLP’cilerden de daha  iyi bilir.

Bütünüyle böyle bir tartışma neden yapılıyor anlamış değilim.  Elbette ehliyet ve liyakat bir işin en iyi şekilde yapılmasını sağlar. Elbette doktor olacağım derken, hem iyi bir insan, ahlaklı, kariyerli ve vicdanlı doktor olmaktan bahsedebiliriz.  Laf olsun diye bir hakikati ifade ederken bir ibarenin içindeki bütün görünen ve görünmeyen öğeleri bilmek, aynı zamanda iletişimi doğru yapmak anlamına gelir ki; iletişim sadece akla değil, aynı zamanda kalbi de esas alır.

"Büyüyünce ne olacaksın?" sorusuna çoğu kez bir kelimeyle geçiştirilse de "Doktor olacağım ve hastaları iyileştireceğim" cevabı zincirleme olarak sürer gider. Fakirlerden ücret almayacağım demek de doktor olmanın kutsallığı içinde yer alır. Uzun lafın kısası geleneksel doğruluğu ıspatlanmış ve genel kabul görmüş, kavramlarımızın ve ifadelerimizin üzerinde gereksiz polemikler yaratmamalıyız. Bu bize bir şey kazandırmaz.

Profösör

“Sınırsız Alışverişin Sonsuz Mutluluğu”


İsmi lazım değil; bir süper market marka isminin altına “Sınırsız alışverişin sonsuz mutluluğu” şeklindeki bir ifadeyle sloganı beni hayrete düşürdü.  Ne yazık ki bu marketin sahipleri de mütedeyyin olduğunu biliyoruz. Mütedeyyinlik sınırsız alışverişi teşvik etmez. Hesaplı ve dikkatli bir alışverişi teşvik eder.  Sınırsız harcama demek israfın dikalası demektir. Bu sloganın mantık olarak da, dünya görüşü olarak da, reklam felsefi yapısına da aykırı bir durum. Hele dindarlıkla hiç bir bağı olmayan absürt bir tutum. Markaya da, dindarlık anlayışına da zarar veren bir sübniminal bir çağırı.

Profösör

Eleştiri Samimiyetle Eşdeğerdir


Cumhurbaşkanımız siyasi bir  liderdir. Muhalefet liderlerimiz de birer siyasi lider ve partiye hizmet edenler birer siyasi figürdürler. Türkiye’yi doğrudan çökertemeyenler, içten içten bir takım manivelelerle iktidarı itibar kaybına uğratmak ve yıpratmak için her türlü tuzak ve desiseleri devreye sokarlar.

Bu arada iktidarın inancına ve hayat tarzına karşı, mütedeyyin insanları da muhalefet korteji içinde kullanırlar. Nedense dindar bilinen, ağzı laf yapan, laf ebeleri yazar, çizer, sosyal medya fenomenleri  sadece iktidar partisine bel altı vuruşlarını yaparlar. İncelendiğinde bu kişilerin muhalefet partilerine bir kelime dahi eleştirileri yoktur. Özellikle dış güçlere ve piyonlarına yönelik eleştiriyeri yoktur. Bu türler bir nevi lejyonerlik yaparlar. Görevleri de budur.

Siyasi liderler dini lider değildir ve sadece bütün vatandaşların siyasi liderleridir. Bu Cumhurbaşkanı olur, bu başbakan olur, bu muhalefet lideri olabilir. Siyaset içinde dini liderlik yoktur. Biz dinimizi din konusunda rüştünü ıspat etmiş, hocalarımızdan, alimlerden ve mürşitlerden öğreniriz. Kur’an hidayet kitabımız olmakla birlikte bir hakikat ve hikmet  kitabıdır.

Profösör

Subniminal Ayrımcılık


Malum bir televizyon kanalında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı’nın istifasıyla ilgili yapılan bir haberde, başkanın anne ve babasıyla çekilmiş nostaljik bir çocukluk fotoğrafı veriliyor. Takım elbiseli, kravatlı ve  grand tuvalet bir baba, başında örtüsü olmayan saçı taralı şık giyimli bir anne. Arkasından da fokoğrafa bakarak; işte bir Cumhuriyet ailesi cümlesi spikerin ağzından dökülüyor. Cumhuriyet ailesi bir köylü aile de olabilirdi. Şalvarlı, puşili bir baba, başörtülü, yazmalı, kara lastikli köylü bir anne de olabilirdi.  Cumhuriyet Türkiyesinde inancı, mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun Cumhuriyetin nimetlerinden bütün vatandaşlarımız faydalanır. “Cumhuriyet fazilettir” derken en başta inanç, özgürlük ve hep birlikte yaşama bilincidir. 

profösör

Seni Tek Geçerim


İmaj denince sadece görsel değerler akla gelir nedense. Oysa imaj bir kişi için, onun sadece kaşı gözü ve boyu bosu değildir. İmaj kişinin bizatihi bütünüyle kendisidir. Giyim kuşamı, kıyafetleri, davranışı, düşünceleri, söylemleri ve aynı zamanda hayata bakışıdır. Doğruları, yanlışları, güzellikleri, çirkinlikleri, iyilikleri ve kötülükleridir. Bütün bu değerler kişinin inancı ve davranışlarıyla bütünleştiğinde bir fotoğraf verir bize.

Mütedeyyin bildiğimiz bir arkadaşımızın “Muratım seni tek geçerim kardeşim” cümlesini kurması inanç değerleriyle çeliştiğini söyleyebiliriz. “Tek geçmek”  At yarışlarında, ganyan bayilerinde ve kupon dolduran oyuncuların söylemlerinde yer alan bilinir bir cümledir. At yarışı oynamak, kupon doldurmak ve ganyan bayiine teslim etmek kumara iştirak etmek demektir. Dinde kumarın yeri yoktur. Mütedeyyin bir kimse şiddetle toplumu ifsad eden kumardan kaçınır. Her türlü kumara karşıdır.

Profösör

15 Ekim 2017 Pazar

Beyin ve Kalp


Karar verirken son derece akılsız ve mantıksız kararlar verebiliriz.  Onun için istişare etmek, özümsemek gerekir.  Mantıksız verdiğimiz kararda bile bir hikmet gizlidir onda.  O kadar istişareden sonra madem ki kalp tasdik etmiştir; iş bitmiştir.  Şimdi göremesek bile zaman bize hakikati gösterir. Biliriz ki akıl ve mantık değil; kalp hükmünü vermiştir. Beynimiz çalışsa da bir arka planı vardır. Arka planda beyin ve kalp alış verişini sürdürür. 

Profösör

2 Ekim 2017 Pazartesi

Yaşandı Gitti


BİLGİÇ

Bir gündü;
Yaşandı öldü.
Ve bir akisti kalan
Yaşadıklarımızdan...

Oysa yaşadıklarımız denli
Tazeydi hayat
Biz üstünde dans ettik
Yaşadık ya..
Eskittik zannettik.

Sezer Özşen

Ekim 1993 - Harbiye


Not: Blogdaşım Sevgili Sezer Özşen,
namı diğer Momentos'un gönderdiği 
"Anıltı" ismli şiir kitabından "Bilgiç" başlıklı şiirini bloğumda sizlerle paylaşmaktan mutluluk duyuyorum.  
Teşekkürler  sevgili Sezer!.. 
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...