İzleyiciler

29 Mayıs 2017 Pazartesi

Ramazan Şuuru


Onbir ayın sultanı olan ramazan ayı mağfiret, rahmet ve bereket ayıdır. Ramazan ayına boşuna  onbir ayın sultanı denmemiştir. Bu ayda günahlardan arınmamız, kendimizi yenilememiz biz kullar için bulunmaz bir  nimet, bir lütuf ve büyük bir fırsattır. Senede bir ay, ramazan ayında oruç tutmakla mükellefiz. Oruç sayesinde nefsimizi terbiye eder; yeniden diriliriz. Yüce Kitabımız bu ayda indirilmeye başlamıştır. Kuran'la insanlık muhatap oldukça insanlık gerçek değerlerini bulmuştur. Kuran'la insanlık kendi fıtratını tanımıştır.  Bize düşen Kuran'ın ilk emrine uyup önce içinde bulunduğumuz cehaletten ve karanlıktan kurtulmalıyız. Bunun için; Allah'ın yap dediklerini severek ve ihlasla  yapmak, yapma dediklerinden de kaçınmaktır.

En başta Kuran'la muhatap olmak müminin vazifesidir. Kuran'ı okumak demek, onu anlamak ve bulunduğu zamanın, mekanın, olayların ruhuna inmek gerekir.  İtikat, ibadet, ahlak anlamında bir müminin inancını yaşaması ve kültür haline getirmesi gerekir. Kur'an bütün insanlığı muhatap kabul eden evrensel  yegane büyük bir kurtuluş kitabıdır. Kur’an bütün kainatı hükmeder.  Onunla biz kendimizi, evreni ve ötesini idrak ederiz. Kuran’ı hakkıyla okuyarak ve onu doğru anlamak için gayret sarfetmek gerekir. Kur’an ilimleriyle donanırsak Kuran’ı hakkıyla okuyabilir ve anlıyabiliriz. İnancımız ve yaşantımız Kur’an merkezli olmalıdır. Sadece kendimizi ve bulunduğumuz toplumumuzu değil, dünyanın neresinde olursa olsun bütün insanlığın kurtuluşu için çaba gösteririz. Hepimiz insanlık ailesindeniz. Hepimiz en başta insan olduğumuz için değerliyiz. Onun için yeryüzünde fitne durduluncaya ve ortadan kalkana dek mücadele etmek, adaleti temin etmek ve insanlık onurunu korumak zorundayız.

İşte içinde bulunduğumuz ramazan ayı, işte tuttuğumuz oruç ve nefsi mürakebe için büyük bir fırsat!.. Bu dünya bizim için bir misafirhanedir. Biliyoruz ki bu dünyada rahatlık yoktur. Hepimiz imtihandayız. Önemli olan bu imtihanı başarıyla sonuçlandırabilemizdir.  Aç da kalabiliriz, açıkta da kalabiliriz. Nice savaşlar, nice ayrılıklar, nice hastalıklar, açlık, susuzluk, kıtlık, savaşlardan ölen, yaralanan, evinden yurdundan uzak kalıp mülteci duruma düşen milyonlarca insan. Hepimizin başına gelebilecek kazalar, belalar, musibetler. Elimizde olmayan istemediğimiz tüm gelişmeler... İşte bu durumda payımıza düşen gücümüz yettiği kadar Hakkı yüceltmek ve zulme karşı durmaktır.

Ramazanda oruç tutmak, sadece günün belli bir vakti içinde yemeden, içmeden kesilmek, cinsel ilişkiye girmekele sınırlı değildir. Bundan maksat orucun ruhunu içimize sindirebilmektir. En başta hak yememek, kalp kırmamaktır. Sürekli iyilik yapma düşüncesiyle fırsatları değerlendirmek, küçük büyük bütün günahlardan uzak durmaya çalışmaktır. Maddi manevi bütün kazanımları, toplumla paylaşabilmek, onlarla hemhal olabilmektir. Ramazanın rahmetinin de, bereketinin de, ancak paylaştıkça çoğaldığını farkedebilmektir. Ramazanın mağfireti de, beşer olduğumuzu, hata edebileceğimizi, günah işleyebildiğimizi bilip, bir kul olarak da ancak Allah’a sığınabileceğimizi idrak edebilmemizdir.

İslam büyük bir medeniyet inşa etmiştir. İslam medeniyeti ve İslam kültürünün korunması, tekamülü için bu yolda hizmetlerimizi  kesintisiz sürdürmemiz gerekir. İslam sadece insanlara değil, bütün yaratıklara karşı bir sorumluluk getirmiştir. İnsan hakı önce insanlık onurunu korumakla başlar. Onun için İslamiyet, din, dil, ırk ayırmaz. Zengin fakir ayırmaz. Bize düşen Yaratandan ötürü yaratılanı sevmek ve onları korumaktır.

Profösör







İsraftan Kaçınmalıyız


“Yiyiniz, içiniz, israf etmeyiniz; muhakkak ki Allah israf edenleri sevmez”. Aynı zamanda “Her israf haramdır” buyruluyor. Ne yazık ki kendimizi sorguladığımızda ve etrafımıza baktığımızda israftan geçilmiyor. Yeme içme, giyim kuşam, ve daha nice alışkanlıklarımız israf etme üzerine kurulu. Açıkçası İslam’dan uzaklaştıkça, nefsin aşırı isteklerine boyun eğiyoruz. Adeta azıyor; şımarıyor, kibirleniyor, böbürleniyor, tepeden bakabiliyoruz. İsraf tekbaşına kötü bir  alışkanlık değildir. Peşinden bir sürü melaneti de sürüklüyor diyebiliriz.  Haddinden fazla yemek, içmek, gereğinden fazla gardırobumuzda elbise bulundurmak, bu senennin modası deyip ihtiyaç olmaksızın ikide bir elbise değiştirmek elbette israftır. İsraf insanı ve bulunduğu toplumu saran bulaşıcı bir hastalıktan farkı yoktur. İhtiyacımız kadar olanı almak ve kullanmak esastır. İhtiyacımızdan fazlasını ihtiyacı olana dağıtmak bir müminin beğenilen bir hasleti olmalıdır.  İsrafla birlikte algılarımız da değişiyor. Sırtımıza gereksiz yük bindiriyoruz. Bedenen ve ruhen bizi binbir türlü hastalıklar bekliyor.  Hastalıkların temelinde  bir anlamda israfın etkili olduğunu söyelmemiz gerekir.


İsraf arapça bir kelime olup sarf kökünden gelmektedir. Sarf etmek harcamak anlamına gelir. İsraf ise gereksiz her tür harcamaya denir. Para, mal, mülk olduğu kadar, boş yere harcadığımız zamana da israf denir. İsrafın diğer adı savurganlıktır. Tasarruf ise; israf etmeden ihtiyacımızı karşılamak demektir. Tasarruf harcamayı bilinçli yapmaya denir. Tasarruf para biriktirmenin karşılığı bir mana verilse de, asıl manası her değerin bilinçli, sarfedilmesi, harcanması, tüketilmesi ve kullanılması demektir.

Lüks konumuna giren herşey, israfın bir başka yönünü bize gösterir. Toplumda onca muhtaç varken, bizim son model eşyalar almak, ancak nefsimizi tatmin etmekten öte, onu azdıran bir takım davranışlar olarak görmemiz gerekir. İnsan en iyisine  layık demek başka bir şey, altından gümüşten arabam olsun demek apayrı bir şeydir. Uç ve marjinal herşeyden kaçınmamız gerekir. Hepten sıkı ve cimri olmak yerine bilinçli tüketici ve kullanıcı olmak, aynı zamanda itidalli olmak gerekir. 

Günümüzde bir de, piyasada yer alan elektronik aletler, özellikle, bilgisayarlar, tabletler, akıllı telefonlar neredeyse hergün yeni bir modeliyle insanın karşısına çıkıyor. Yeni yeni uygulamalarıyla, yenilenen fonksiyonlarıyla insanı cezbedebiliyor. Her cihaz ve her alet bir takım işlevleriyle maddi değere haiz olabiliyor. Buna rağmen ihtiyaç duyduğumuz bir aleti almak için, en pahalısından değil, bizim işimizi görecek nitelikteki uygun olan bir cihazı almamız daha yerinde bir tutum olur. . Fazlası ise asla kullanmayacağımız, gereksiz donatılarla dolu bir aleti, değeri o olsada fahiş fiyatlarla onu edinmek ne kadar doğrudur!.. Çünkü bir sene içinde bile bir aletin yenileri piyasaya çıkabiliyor. Bunu da düşünmeliyiz.

Nasıl ki;  haram olan içkinin bir damlası bile haram ise, o içkinin azı da, çoğu da haramdır. Aynı şekilde israfın azı da, çoğu da haramdır. Kötü alışkanlığa sigaryla başlayan bir kişi, zamanla alkole, uyuşturucuya ve birbirine zincirleme olarak bir çok kötü alışkanlıklara da mübtela olabiliyor. Kaçınılmaz son, insan kendinden bile utanır hale gelebiliyor. Beden ve ruh sağlığı çöküyor ve itibarını kaybedebiliyor. İsraf öyle bir şey işte!.. İslam’dan uzaklaşan, Allah’ın sevgisinden mahrum olan kişi, aynı zamanda toplumun sevgisinden de mahrum duruma düşüyor. O halde israftan kaçınmalı ve  Allah’ın sevmediği bütün kötü  fiilerden uzaklaşmalıyız.


Niyazi Özdemir

İsraf Haramdır

22 Mayıs 2017 Pazartesi

Herşeye Rağmen Barış

Olumlu Düşünce


"Seni gökte ararken yerde buldum" ve  "İyi olacak hastanın ayağına doktor gelirmiş" cümlesini kurmamızın temelinde en başta olumlu düşünmenin etkisi vardır..  Bir arayışın içinde olan bir insan, aradığını bulmak ümidini taşıyor demektir. Ümid imandandır. Kim ki ümidini yitirir inancını da yitirmiş demektir. Bazen olumsuzluklar üst üste tekrarlayabilir; bunda büyük hikmetler  vardır.  İnsana düşen bir kul olarak tevekkül etmektir. Fakat yine de ne aradığını bilecek ve arayışını sürdürecektir.

Profösör

11 Mayıs 2017 Perşembe

İslam'ın Özünü Dönüş


Her inancın, her kültürün, her uygarlığın sosyal yaşam ve iletişiminde bir izdüşümü vardır. Bu izdüşüm, adalet ve ahlak değerleriyle vücut bulmasıyla, inancın özüne ve ruhuna vukufiyetie  kimlik, kişilik kazanır. Ne varki bireyin dışındaki batıl etkenler ve hurafelerle  ilim ve irfanın önüne geçmiştir. Peygamber Kuran'ın emrettiği şekilde yaşamıştır. Bizler bu devirde bile meri yasaları ya bilmiyoruz, ya da nemalazımcı bir tutum içinde sorumlu olduğumuz şeylerden kaçınıyoruz.  Umursamıyoruz. Dinin ahlak ve adalet öğretilerinden gittikçe uzaklaşıyoruz. 

Resimde yüzü açık, elleri ve ayakları açık  Afganlı yaşlı bir kadın. Arka planda  sadece etrafa bakabilmesi ve görebilmesi için tülden penceresi olan burkalı genç bir kadın. Bir kuma.  Sessiz ve bulunduğu yerde haretsiz saatlerce duran bir kurban. Onun da üzerine giderek, kuması olan yaşlı kadın kadar özgürlüğü olmasa gerek.  Ne din bunu emrediyor, ne de yasalar bunu öngörüyor!..  Örf adet gelenekler, ataerkil bir yapılanmanın bozuk çarkları içinde  nice kadınlar sanki yazgısını bekliyor. İslam ülkelerinde bir dış giyim olarak kullanılan  pardösü, ferece, çarşaf ve burka kadının dış giyim tercihi olarak görüyorum. Fakat ev ortamında burkayla oturmayı pek anlam veremiyorum.

Görünen o ki bu tür yaşam biçimi zengin ailelerde daha sık görülmesi.  Böyle de olsa, sonradan gelen  önceki kadının da emrinin altına girmesi. İnsanı, bireyi, erkekleri ve kadınları anneler yetiştiriyor. Anneler de, cehaletin öngördüğü  çarpık sosyal yapılaşmanın ve mühendisliğin, ne yazık ki birer mahkümu haline gelebiliyor. İffet sadece kadınların ambalajlanmasıyla sağlanmaz.  İffet Kuran'ın öngördüğü gibi; kadın erkek cehaleti yenmek olmalıdır. İffet  ilim ve irfanla sağlanır. Kurtuluş İslam'ın özüne dönüşle olur.  Kuran'ın emirlerine müdrik olmak, onun ruhuna uygun olarak yaşamaktır. 

Hakteala bizi şuurlu ve salih kullarından eylesin.


Proösör

Arifler Anlar

5 Mayıs 2017 Cuma

Bir Ahenk

AŞK BUDUR

Yazdım. 
Çizdim. 
Üfledim. 
Ne var ki!.. 
Aşk budur 
dedim...

Profösör

Adalet Hassasiyeti

Temel inanç bir ağaç  büyüsün de odun yapılsın diye fidesi toprağa dikilmez. Bir ağaç genel olarak meyve versin, ondan insanlar istifade etsin, kurt kuş yesin diye dikilir. Oysa ağaç aynı zamanda  bulunduğu yeri gölgelendirir ve yaşlanınca da kurur, çürümeye başlar ve toprağa karışır.  Ya da  ondan odun ihtiyacı giderilir.  Sahibi olan bir ağaçtan izinsiz meyve kopartılmaz. İnsanın canı çekse  de, göz hakkı diyerek, ağaçtan sadece nefsi köreltmek için  bir meyve kopartılırsa, mutlaka sahibinden helallik istenir. Helallik istemek bizim olmazsa olmaz inancımızın ve kültürümüzün bir kuralıdır. Aksi takdirde sorumluluk üzerimizde kalır; bu durumu ahlaki bir davranış olarak  göremeyiz


Bu tür davranışları daha ileriye de götürebiliriz. Örneğin; yazın sıcağında başkasıan ait bir evin gölgesinde biraz gölgelenmek bile ahlaken sorgulanabilir. Yada yağmurda sokakta yürürken başkasına ait evlerin çatısı altında yürünmez diyebiliriz. Bu tür uç örnekleri çoğaltabiliriz. Asıl meselenin özünü adalet değerleri teşkil eder. Adaleti temin etmenin en başında ahlaki terbiyeye sahip olmak geliyor. Ahlaklı olmak. doğru davranışlar içinde bulunmak Allah'ın kuldan yapılmasını  istediği emirlerdir.  Hazreti Ömer'in devlet işlerinde devletin mumunu, özel işlerinde cebinden çıkarttığı kendisine ait  özel bir mumu kullanması, adalet terazisinin nasıl bir hassas terazi olduğunu gösterir bize.

Elbette biz insanlar sosyal varlıklarız. Hep birlikte ve bir arada yaşarız.  Bilerek yada bilmeyerek birbirimizin haklarına gireriz.  İçimizi acıtan, vicdanen rahatsız olduğumuz davranışlarımızdan da helallik isteriz. Birbirimizin hoşgörüsüne sığınırız. Bu arada hassasiyet gösterirken de   ifrat ve tefritten kaçınırız. Kimse bir tane meyvenin hesabını sormaz. Kimse bir evin gölgesinde oturana kızmaz. Kimse  neden saçak altında yürüyorsun diye ayıplamaz.  Bir yerde zor ve darda kalan bir kimse olduğunda hemen koşar elinden tutarız. İnsanlığın da vicrdanın da gereği bu olsa gerek!..


Zaman zaman beşer olarak gaflete düşebiliyoruz. Onun için en başta bize verilen emaneti korumamız gerek. Haksız yere menfaat sağlamak ve nemalanmak olmaksızın davranışlarımıza dikkat etmemiz gerekir.  Her ne iş yaparsak yapalım özellikle Besmelesiz yapmayalım ve iyi niyet taşıyalım. Umarız ki bundan dolayı hatalarımızdan ve işyeleyeceğimiz günahlardan  beri kalırız. 


Profösör


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...