İzleyiciler

20 Haziran 2012 Çarşamba

Karikatür yazıyla anlatılamayanı ifade eder


Karikatür içe kapalı toplumlarda, inanç ve ifade hürriyetinin olmadığı, hatta kısmen kısıtlandığı toplumlarda, karikatüristin insan hakları temelinde, çizgisi ve gönlüyle ortaya koyduğu duygu, düşünce ve davranışlrının dışa vurumudur. Eski Sovyetler Birliği gibi, demir perde ülkelerinde karikatür sanatçılarının çizgiileri genellikle yazısız olarak gazetelerde yayınlanmaktadır.

4 Haziran 2012 Pazartesi

Sen ve Ben "Biz" demektir

İki gözümüz, tek bir gözlük gibi bakar dünyaya ve hayata. Bir gözümüz, iyilikler, güzellikler ve doğruluklarla yücelip, estetik değerlere ulaşırken, bir gözümüz adeta kötülükleri, çirkinlikleri ve yanlışlıkları görebilme yeteneğine ve gücüne sahiptir. Onunla da bütün olumsuzlukları görmeye çalışarak kendimize çeki düzen vermeye çalışırız. İyi ve kötüyü, güzel ve çirkini, doğru ve yanlışı ayırt edebilmek için,  ancak bize sunulan emir ve yasakları bilmek ve uygulamaktır. İrademizi iyi yönde kullanmak bizi kurtuluşa, kötü yönde kullanmak ise bizi felakete götüreceğini bilmeliyiz.

Doğarız, öğreniriz ki ölüm vardır. Zaman ezel ve ebettir. İnsan özü itibariyle Adem ile Havva'dan gelen bir değerdir. Karşıt iki cinsin, erkek ve dişinin birlikteliğiyle üreyerek nesiller oluşur. Nesiller nesilleri getirir. Siyahın beyaza karşı çıktığı gibi, gece ve gündüz peş peşe gelir ve birbirini tamamlayarak günler günleri yer bitirir. Oysa gecenin gündüze muhtaç olduğu gibi, siyah beyaza, beyaz da siyaha muhtaçtır. Severiz, seviliriz. Üzeriz, üzülürüz. Açlığı da biliriz, tokluğu da.. Aşkı, sevgiyi, dostluğu bildiğimiz kadar, sevgiyi, şefkati merhameti de biliriz. İnsan her an, iki karşıt fikri, iki karşıt duyguyu bir arada yaşayabilir. Her an sevinci ve korkuyu bir arada yaşayabilir, Sevinci korkunun içinde, korkuyu sevincin içinde bulabiliriz. Hayatın anlamı ve hayatın dengesi her iki duygunun varlığıyla dengelenmiş demektir.

Bize kudretten sunulan görme yetisi sayesinde görebiliyoruz. Fakat bu bakışla olumlu ve olumsuz değerleri fark etme yetisini ancak ilim, irfan ve Allah'a olan kulluğumuzla algılayabiliyoruz. Eğer iyi bir terbiye almış isek, irademiz bütün olumluluklar yönünde işlev görebiliyor. Nefsin terbiyesi demek, iradeye sahip olmak demektir. Ya meleklerin masumiyetine erişip daha yücelere yükseleceğiz, Ya da şeytanın isyan çizgisinde sefil bir hayat süreceğiz. Her iki yol önümüzde durmaktadır. Eğer huzur ve mutluluğa erişmek istiyorsak, Allah'ın emirlerine uymak, hep birlikte kitaba, kurallara uygun yaşamaktır. Eğer huzursuz, mutsuz olmak istemiyorsak, Allah'ın yasak koyduğu şeylere karşı, hep birlikte savaş açmak ve onlardan kaçınmaktır.

Bir olgu, olumlu ve olumsuz değerleriyle olgu haline gelir. Her şeyin bir zahiri ve açık yönü olduğu gibi, bir de batini, kapalı yönü vardır. Her şeyi karşıt kavramlarıyla değerlendiririz. İki boyutlu algılar, analiz ve sentezlerimizle üçüncü boyuta taşınarak, böylece gerçeğe teslim oluruz. Bir gözlüğün iki camından biri kırmızı, diğeri mavi olsa, ikisinin bakış noktası bize mor ve mor ötesine götürebilir. Sen ve ben iken, bir bakmışız ki; ikimiz de aynileşmişizdir. Artık "sen" ve "ben" kavramı yerine "biz" kelimesinin anlam kazandığı bir yaşam içinde olabiliriz. Çünkü "Sen" ve "ben" "biz" demektir.  

Profösör

1 Haziran 2012 Cuma

Bir Duygu Paylaşımı

Fesleğenler, sardunyalar, kekikler, ortancalar, akşam sabah çiçekleri ve güllerin birbirine geçtiği küçük bir Ege kasabasının avlusundaki taş merdivenin basamağına oturmuş, rengarenk çiçeklerin görsel şölenine şahit oluyorum. Yine birbirine karışmış çiçek kokularını derin derin içime çekiyorum. Güvercinlerin gökyüzünde takla atarak, pike yaptığı bir gösteriden sonraki halini, kendilerine ait bir lisanla birbirlerine olan sevgiyi nasıl gösterdiklerini izliyorum. Burası rahmetli olan benim de çocukluğumun geçtiği halamın evi.. Burası çocukluğumun silinmeyen anılarını taşıyan, taşlıklı bir avlulu ev.. Burası düş bahçesi gibi bir yer.. Burası avlu duvarlarının üzerinde bulunan, yaz güneşinde kurusun diye bırakılmış bakır kapların içindeki domates ve kırmızı biber salçalarının ortalığa yaydığı leziz salça kokularının avluda bulunan çiçek kokularıyla buluşup, karıştığı egzotik bir yer.. Burası akşam saatlerinde demli çayların içildiği ve keyifli sohbetlerin yapıldığı bir yer.. Sıcak dostlukların kurulduğu, insanın kendisini çok özel hissedebildiği bulunması çok nadir olan bir yer..

Burada sabahleyin güneş üzerimize doğmadan kalkarız. Sonra avlu musluk suyu ile sulanır. Taşlık yıkanır. Bir taraftan penceresi açık mutfaktan mavi renkli, sırçalı, nostaljik çinko demliğin emziğinden çıkan dumanla, çayın dayanılmaz enfes kokusu bir an avludaki çiçeklerin çıkardığı kokuyu dahi bastırabilecek kadar gücünü bize hissettirir. Bu kahvaltı hazırlığı yapılıyor anlamına gelen bir müjdedir.. Ege'nin organik, sızma zeytinyağı, kokulu, kırmızı domatesler, acurlar, biberler, nefis köy tereyağı ve çamur peyniri yanında, karadut marmelatı ile kahvaltı sofrası bizi bekliyordur artık. Oysa biz kahvaltıyı beklemekteyiz.. Tadından ve lezzetinden kesin emin olduğumuz, yiyecek ve içeceklerin kokularından lezzetlerinin tarif edilemez olduğunu anlayarak, kahvaltı keyfinin mükemmel geçeceğini idrak ediyoruz. Hep birlikte, çoluk çocuk kahvaltıya oturuyoruz. Sanki kahvaltıdan hiç kalkmayacakmışız gibiyiz. Bazılarımız besmelemizi açıktan söyleyerek kahvaltıya başlıyor. Gözümüz bu manzaraya doysa da gönlümüz doymuyor; yedikçe yiyoruz. Çaylar peş peşe bardaklara konuyor. Bir yandan kahvaltı başında keyifli sohbetler sürüyor. Sohbet devam ederken birbirimizle bakışıyor, birbirimize tebessüm ediyoruz.

İşte böyle bir yerde, böyle bir evde, böyle bir sabah kahvaltısını o kadar özledim ki, sanki kimliğim, kişiliğim ve masumiyetimi bir arada görebileceğim bir iklimi özlüyorum. Bir yaz günü sabahında bu fani ömürden bir anlık, bir nefesi dostlarımla ve sevdiklerimle paylaşmak istiyorum. Bir karınca yuvasını düşünün. Avlunun tam ortasında, gül ağacının dibinden sağa ve sola, ucunun nereye kadar varacağı belli olmayan uzunlukta iki ana kol yol oluşturmuş, yüz binlerce karınca ordusunun kararlılıkla yuvalarına yiyecek taşıdığını görürsünüz. Öyle büyük bir karınca ordusu ki sanki dünyayı sağlı sollu doğudan batıya, güneyden kuzeye, fethe giden neferler gibidir. 

Bu yerdeki karınca yuvasına ekmek kırıntıları koymak, karıncalara yiyecek vermek isterim. Böylece onlarla bir duygu paylaşımı içinde olmak isterim. Hatta onlar gibi ben de karınca olmak isterim. "Karıncanın kardeşi vardır" derler ya, bir karınca ordusu kadar kardeşlerimin olmasını isterim. Çünkü karıncaların birbiriyle hem fikir hem de duygu paylaşımı olarak nasıl bir ahenk içinde yaşadıklarını, çalıştıklarını ve paylaşım içinde olduklarını biliyorum. Hep birlikte Allah'ın ipine sarıldıklarını, hep birlikte tek bir yürek olup da, birbirleri için yüreklerinin gümbür gümbür attığını biliyorum. Bir karınca yuvasında, yüz binlerce karıncayla birlikte kardeş olup yaşadığımı anlamak istiyorum. Onlarla birlikte çalışıp, onlarla birlikte kazanıp, onlarla birlikte yemek, içmek, aynı kaderi paylaşmak istiyorum.

Profösör
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...