İzleyiciler

12 Kasım 2009 Perşembe

Süreyya Ayhan'ın anısına bastırılan "Hatıra Parası" tasarımı hakkında birkaç söz (!)



Süreyya Ayhan'ın anısına bastırılan "Hatıra Parası" tasarımı hakkında birkaç söz (!) söyleme hakkımızın olduğunu söylemeliyiz. Madeni paranın iki yüzü olduğuna göre; tura yüzüne bir bakalım. Bayraklı resim iyi bir seçim. Fakat Süreyya Ayhanın ismi bayrağın üstünde kavisli bir şekilde daireye parelel yazılabilirdi. Puntosu ve karakteri de uygun. Fakat "İlk Avrupa şampiyonu atletimiz" cümlesi rölyefin alt kısmında, daireye parelel bir şekilde yazılmalıydı. Paranın yazı tarafına bakarsak, resimde olduğu gibi; başta ısrarla demeliyim ki, Ayyıldız, tasarımın en alt kısmında olmamalıydı. Bunun yeri üst kısımda lalelerin uç noktasında olması, daha isabetli olurdu. Lale motifleri de orantısı düzeltilebilrdi. Çünkü lalelerin ay ve yıldıza yakın olmasının da ayrı bir anlamı vardır. Ayyıldız yükseklerde, tabii olarak gökyüzündedir. Lale de duyguyu, sevgiyi ve bağımsızlığı temsil eder. Ayla yıldızın bulunduğu yerde, lalelerin bulunması bir bütüncül kompozisyondur. Hiç bir Türk parasında Ayyıldız aşağılarda tasavvur edilmemiştir.

Milli atlet Süreyya Ayhan'a ömür boyu yasak (!)


Olimpiyat şampiyonu, Süreyya Ayhan bir zamanlar Türkiyenin milli gururu idi. Ayrıca Vestel'in marka değerini üserinde taşıyan bir atlet, prestijli bir iletişim mecrasıydı. Vestel'in kararı belki doeğruydu. Fakat o zamanlar antrönüyle olan yakınlığı ve ilişkisi gözardı edilmişti. Bu yönden ulusal basın da gözlerini yeterince kapamıştı. Burada irdelenmesi gereken ve kiritik edilmesi gereken bir çarpıklık vardı neticede. Fazla zaman geçmedi; yanlışlık başka etik olmayan davranışları da beraberinde getirdi. Yabancı bir madde aldığı varsayılarak "dopingci sporcu" muamelesi gördü ve dört yıl spordan men cezasına çarptırıldı. Bütün marka değerleri sıfıra indirmiş oldu böylece. Hem kendisi için, hem antrönörü için, hem Vestel için, asıl önemlisi bütün türkiye için bir yüzkarası durumuna düşürdü kendisini. Ya Türkiye'nin dünyaya ve enternasyonal spor camiasına karış itibarını da sarsmış oldu. Bu dört yıllık cezayı indirmek isteği geri çevrilerek, bu sefer pirince giderken bulgurdan da olmuş oldu. Ömür boyu spordan men cezasına çarptırıldı. Ne yazık ki; kendi adına gümüş paralar bile basılmıştı. Yoksa bu, kocası olan antrönörün karısının ahı mı tutmuştu.. Yoksa bu ilahi adaletin bir cilvesi ve bir tecellisi miydi?..Yorum sizin.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Bugün; bambaşka, güzel bir gün olarak başladı



Anne karnındakinin ne olduğunu bilemessiniz diyor Kuran'ı Kerim. Anne karnındakinin cinsiyeti eskiden merak konusu olduğu için kız mı erkek mi olduğunu bilemessiniz gibi tefsir etmişler. Ama asıl tefsir konusu; anne karnındakinin alim mi, fazıl mı, katil mi, şaki mi gibi tefsir edilmektedir. Biz herşeyin hayırlısını dileyelim. Anne dünyanın en güzel, en iyi, en merhamatli, en sevimli, ve Allah'ın bize lutfettiği bir varlığıdır. (16)

7 Kasım 2009 Cumartesi

Kaliteli bir çikolata ancak, güzel bir kutuda sunulursa anlamlıdır.


Vektörel olaraka çalışılmış, kültürel pop art değerleride içinde barındıran, bunun ycanında folklorik renkleri simetrik olarak dizayn edilmiştir. İstek olduğunda kişiye özel karakterleri yansıtan imgelerle özel kutu tasarımları yapabilmekteyiz. Her mutlu gün için yakışan b.ir hediye kutusu kendimizi çok ayrıcalıklı hissettirecektir. Muhatab olan kişileri de efsunlayacaktır.

6 Kasım 2009 Cuma

"Makale Yazarı" için klasik bir amblem tasarımı


"Makale Yazarı" için klasik bir amblem tasarımı derken, yazarlığın başlangıcını da sembolize eden, bir kuş teleğinin grafize edilip, köşeli bir çerçeve içinde yer alması figürüdür. Yazarlık en eski bir tabirle yazının icadıyla başlar. Her ne kadar günümüz iletişim teknolojilerinde klavye var olsa da eskinin kıymetini bilmeyen, yeniyi algılaması ve onu iyi şeylerde kullanabilmesi mümkün olmayacktır. Yazı yazmak bir şuur hareketidir.

5 Kasım 2009 Perşembe

Mutlu Avukatlık Ortaklığının eski logo tasarımı


Mutlu Avukatlık Ortaklığının eski logo tasarımı. Tek renkten oluşmaktadır. Etrafı çift çizgiyle belirlenmiş bir yarı resmi hava kazandırılmıştır. Mutlu Avukatlık, artık yeni yerinde ve yeni kurumsllığıyla hizmet vermektedir. Mutlu Avukatlık daha çok finans sektöründeki hukuki problemlerin halli konusunda uzmanlaşmış büyük bir kadroya sahiptir.

Bir metal arama cihaz üreticisinin logosu


Daha ziyade hazine arayıcılarının altın ve değerli, madenleri bulmak için kullandıkları bir eloktromanyetik cihaz için tasarlanmış bir logodur. Bu cihaz aynı zamanda mayın arama taramada kullanılan bir teknoloji ürünüdür.

3 Kasım 2009 Salı

Vırak.. Vırak.. Vıraakkkkkkk!..


"Sevdiğine kur yapmak için şarkı söyleyen bir erkek kurbağa, farkında olmadan avını arayan bir yarasaya akşam yemeği müjdesi vermiş olabilir!"

İşte mukadderat budur diyebileceğimiz trajik bir doğal hadise.. En zevkli ve en keyifli anlarda bile farkında olmadan sonumuzu hazırlıyor olabiliriz miyiz?

Profösör

2 Kasım 2009 Pazartesi

2010 İstanbul Kültür Başkenti için ressamımız Mehmet Akyıl'ın resim sergisi hazırlıkları sürüyor

Ayrıca "Öğrencimle İlk Buluşmam adlı kitabının kapagını süsleyen bir çiçek açmış kalem desenin, tablo olarak çalışması yapılmaktadır. Göklerden, bulut içinden yeryüzünde gücünü hissettiren ulvi metinleri yazma potansiyelini taşıyan bir kara kalem figürü. Bu tür çalışmalara MAK imzasını atan sanatçımız, bundan böyle tematik çizgilere ağırlık vereceğini belirtmiştir.

1 Kasım 2009 Pazar

İlitişim ve dil üzerine bir pazar yazısı


Bir evde büyük anne, büyük baba, hala, teyze, dede varsa o evde büyük bir tecrübe ve kültür birikimi vardır. kaynaşmış, ünsiyet etmiş insanlık değerleri vrdır. "Allah her yerde hazır ve nazırdır." diyen bir babaannenin ne demek istediğini şimdiki nesil ne kadarını anlayabiliyor. İletişim dilini katlettiler. Yani Allah; çiçekte, böcekte, havada, suda, sevinçte, tasada, velhasıl herşeyde varlığını hissettirir. Çünkü Allah "Benim rahmetim herşeyi kaplamıştır" demiyor mu? İletişim; konuşmak, yazmak, jest ve mimik, beden dili ve davranışların iletişim araçlarıyla kişi ve toplumlvar üzerinde olumlu etki oluşturulması eylemi olarak da tarif edilebilir. Ne yazıkki basının en üst seviyesinde görev yapanlar bile iletişim kazaları yapabilmektedir. Spiker;"ayemef" diye telaffuz etmesi gereken IMF kısaltmasını "imefe" şeklinde okumakta bir mahsur görmemektedir. Bu kısaltmanın aslı, ingilizce olan bir dizi ingilizce kelimeden oluşmaktadır. İngilizce kelimelerin baş harfleri eses alınarak kısaltma yapılmıştır. Bunun için de kısaltmanın okunuş da latin harflerin orjinal okunuş şekliyle olmalıdır. Bunun bir transkripsiyon meselesi olduğunu bilmiyorlar mı? Eski başbakanlardan Rahmetli Bülent Ecevit "Ayemef" diye teleffuz ederdi. Sn Başbakan Erdoğan da doğru teleffuz etmektedir. Ama genellikle politikacılar ve medya böyle bir yanlışlık tuzağına düşmektedirler. "Vak'a" kelimesini ve "vakıa" kelimesini de ne yazıkki birbirinden ayırdedememektedirler. Milyonlarca izleyicinin ekrandan izlediği bir spiker; "edeceğiz" yerine "ediciz" ya da "edicez" şeklinde cümleyi tamamlamaktadır. Ne yazık ki ismin "de" haliyle "dahi" anlamındaki sözü de birbirinden ayırdedemediği gibi, dahi kelimesini "daaahi" yani deha sahibi anlamına gelecek şekilde bir hatayı yapabilmektedirler. Medya yoluyla tek kelimeyle yozlaşıyoruz, cahilleşiyoruz, duyarsızlaşıyoruz. Bir de işin en çelişkili ve tiraji komik yanı ise yazar olarak yazdığı makalede kelimeyi düzgün ve dil kurallarına uygun yazdığı halde, "yapacağız" filini televizyon ekranlarında "yapıcaz" ve yukarıda bahsettiğimiz gibi "yapiciiz" şeklinde konuşmasını sürdürmektedir. Pes doğrusu!

Dil konusunda ne kadar anlatsak, yazsak da yetmez. Arnavutlar latinceye geçerken dışarıdan yüzden fazla dil uzmanı çağırmışlar. Harflerin mahreçleri üzerinde çalışmışlar, hece ve kelimenin nasıl yazılıp okunması gerektiği üzerinde ciddiyetle durmuşlar. Özel işaretlerle kendi yazı biçimiyle yazılması gereken fakat bazı zorunluluklar sbebebiyle anlam kaymalarını önlemek amacıyla, kendilerine has yerel dili ve alfabesiyle yazılmış bir metnin latince yazı diline çevrilmesinin eşyanın tabiatına aykırı olduğunu söylemişlerdir. Ama zorunluluklardan dolayı hataları en az düzeye çekecek şekilde azami gayreti sarfetmişlerdir. Dünya artık bir köy haline geldi; hatta mahalle gibi. İnternet, iletişim ve bilişim teknolojileri insan topluluklarını buraya kadar getirdi. O zaman önce kendi dilimizi öğrenerek ve onu koruyacağız. Dünyanın kullndığı dilleri de doğru teleffuz edeceğiz. Onları dilimize aktarırken de doğru aktaracağız.

Birkaç örnekle bize nasıl bir çelişki yaşatıldığını hatırlatalım; Suriye eski devlet başkanı nın ismi Hafız Esed'dir Türkçe yazım diline çevrilmesi gerekirken, basın haberleri batı kaynaklarında aldıkları için ingilizcedeki gibi Hafız Esad olarak yazmaktadır. Onlar "a" yı b.izdeki "e" sesini verecek tranhskripsiyonu yapmaktadırlar. Ama bizimkiler b.alıklama bu transkripsiyon işini yapmadan türk okuyucularına servis etmektedirler. İngilizlerin yaptığı işlem doğrudur. Fakat bizimkiler fotokopiden fotokopi alır gibi aynen ingilizlerin yaptığı gibi Hafız Esad olarak çevirebiliyorlar. Oysa dil aslından terceme edilir. Bir metnin ranskripsiyonu aslından yapılmalıdır. Bizim islam kültürüne sahibiz. Aynı isimleri bizler de kullanmaktayız. Hafızın ne demek olduğunu biliyoruz. "Esed" arapça bir kelime olup "aslan" anlamında kullanılmaktadır. Bu hatayı araplar içinde de, kendi dilini kullanan mensupları da yapmaktadır. Bir kişi, ya da bir kurum düşünün. Bir kurumsal kimlik oluşturmak istiyorsa, kurumsal bilince sahip olmalıdır. Muhatap olduğu kültürlere de saygının gereği olarak, önce kendi ülkesinin kurumsal anlatım dilini bilimsel ve kurallar gereği kullanmalıdır. Bir üst kimlik olarak, hizmet verdiği yabancı ülkelerde de oranın yerel dilini ve yazım biçimini dikkate alması kendisinin itibarı açısından çok önemlidir. Ülkemizde bulunan finans kurumlarından Albaraka Türk şeklinde yazılan kurum ismi; niye Elbereke Türk yazılmasın? Elbereke bereket manasını taşıyor ve bizim de bildiğimiz bir sözcüktür. Bir kelimeyi öldürmek, bütün kelimelerle olan bağlantısını kesmek gibidir. Bu bir caniliktir. "Şurba" kelimesi öyle bir hale getrilmiş ki, kelime anlamıylada yapısıyla da tam bir "çorba" olmuş, Oysa "şurba" arapça anlamı içmek olan fiilden türemişktir. Şarap, şurup, şerbet, maşraba, meşrubat, meşreb aynı kökenden gelmektedir. "Şurba"yı bu sürüden ayırmak demek, kurtlara yem etmek anlamına gelmez mi? Çorba kardeşlerine yabancıdır, kardeşleri de çorbaya yabancıdır. Bizim böyle bir kaosta ne anlattığımız değil, karşımızdakilerin ne anladığıdır.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...