İzleyiciler

31 Aralık 2009 Perşembe

Çocuklarımız; Allah'ın bize birer armağanıdır


 
Eh artık!. Pes doğrusu!.. "Çocuk yapmak istiyoruz" ya da "Çocuk Yapmalıyız" diyen cümlelerle karşılaşıyoruz. Özellikle Televizyonlardaki izdivaç programlarında sıkça böyle cümleler sarf edilir oldu. Sanki patlıcan oturtma yemek yapıyorlar!. Ne kadar banal cümleler. Bilmiyorlar ki; bizim kültürümüzde çocuk yapmak yoktur. Çocuk istenir. Ya da çocuk edinilir.

Allah'tan evlat istenir; Allah evlat verir bizlere. Yüreklerdeki sevgiler perçinleşir. Bel ve bereket artar. Çocuk yapmak eylemi, sadece cinsel imgeleri çağrıştırır. Çocuk istemek, çocuk edinmek,; yeni bir nesil yetiştirmektir. İdeal olan insanlık için altın bir nesil yetiştirebilmektir.

30 Aralık 2009 Çarşamba

Putin'in 'İmam - Hatip Lisesi' ilgisi


Aralarında Rusya Başbakanı Putin'in din danışmanın da bulunduğu bir heyet, Türkiye'de imam hatip lisesi modelini inceledi. Rusya, 25 yıl sonra nüfusunun yarıdan fazlasının Müslüman olacağını düşünerek din eğitiminin altyapısı için harekete geçti. Moskova, sosyalist rejimin çöküşünden yaklaşık 20 yıl sonra 'İmam Hatip' talebi ile Ankara'nın kapısını çaldı. Giderek artan Müslüman nüfusu dikkate alan ülke, imam hatip liseleri ve ilahiyat fakültelerini model almak için Türkiye'ye resmi başvuruda bulundu. Özellikle imam hatip lisesi sistemini mercek altına alan Rusya, benzer bir modeli kendi ülkesinde de oluşturmak istiyor.

RAPOR RUSYA'DA
Rusya Bilim Kültür ve Eğitim Bakanlığı'nın resmi verilerine göre, ülke nüfusunun yüzde 20'sini oluşturan Müslümanların oranı, önümüzdeki 25 yıl içinde yüzde 51'e ulaşacak. İşte bu tablo, Rusya Hükümeti'ni harekete geçirdi ve Türkiye'deki laik din eğitiminin incelenmesi ve örnek alınması için oluşturulan bir heyet geçtiğimiz aylarda Ankara'ya gelerek resmi görüşmelerde bulundu. Konuk heyetin talebi üzerine, Türkiye'deki imam hatip lisesi uygulamasına ilişkin kapsamlı bir raporun Rusya'ya gönderildiği belirtildi.

PUTİN'İN DİN DANIŞMANI
Milli Eğitim ve Diyanet yetkilileri ile bir dizi toplantı yapan heyette, Rusya Federasyonu Devlet Başkanlığı Din Danışmanı Aleksei Grishin ve Rusya Bilim Kültür ve Eğitim Bakan Yardımcısı'nın da bulunduğu öğrenildi. Din Danışmanı Aleksei Grishin, Rusya Başbakanı Vladimir Putin'in devlet başkanlığı döneminde bu göreve atanmıştı. Grishin halen Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev'in danışmanlığını yürütüyor.

100 RUS ÖĞRENCİ GELİYOR
Temasları sırasında Rusya'da giderek artan Müslüman nüfusun ihtiyaçlarına cevap verecek din adamı yetiştirilmek üzere ağustos ayında ikincisi kurulan Rusya İslam Üniversitesi hakkında bilgi veren Rus heyet, bu üniversiteden ve Rusya'daki çeşitli eğitim fakültelerinden mezun olan öğrencilerin, Türkiye'de din eğitiminden geçirilmeleri talebinde de bulundu.

MEB, Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türk Diyanet Vakfı yetkilileri ile görüşmeler yapan konuk heyetin bu talebi Türk tarafınca kabul edildi. İki ülke arasında varılan mutabakat kapsamında, Rusya İslam Üniversitesi ve eğitim fakültesi mezunu 100 öğrenci, 2010 yılının ilk aylarında Ankara'ya gelerek Diyanet Vakfı'nda düzenlenecek kapsamlı din eğitiminden geçirilecek. Birinci grubun eğitim programının tamamlanmasının ardından yeni öğrencilerin de din eğitimi için Ankara'ya gönderileceği öğrenildi. Rus öğrencilerin yetiştirilmesi çerçevesinde, Türk Diyanet Vakfı aracılığı ile Türkiye'den de din eğitmenleri Rusya'ya gönderilecek.
Ülkedeki Müslüman ailelerin çocuklarının 'Taliban zihniyeti' ile yetişmesini istemediklerini belirten Rus yetkililer, Türkiye'nin laik bir ülke olması ve imam hatip liseleri uygulaması nedeniyle tercih edildiğini de ifade ettiler.

KABAEVA DA YARI MÜSLÜMAN
Putin'in jimnastikçi Alina Kabaeva'dan bir çocuğu olduğu ortaya atılmıştı. Bir haberde, Kabaeva'nın Tatar babası nedeniyle yarı Müslüman olduğu hatırlatılarak 'Putin imajına çok dikkat eder. Müslümanların sayısı 30 milyon. Yarı Müslüman güzel bir eşinin olmasından kariyeri zarar görmez' yorumunda bulunulmuştu.

(Akşam)

17 Aralık 2009 Perşembe

Nadya Comaneci



Bir an bir yanda; bugüne kadar kadınlarla ilgili edilmiş lafların kutsallığına gölge düşürmeyen, duygu, düşünce ve davranışlarıyla gönül tahtının sahibesini hoş tutacak, onu saygı çerçevesinde yücelterek şımartmayı bilecek kadar çok sevecen, kadınını iyi anlyan doğru bir adam, iyi bir insan tasavvuru belirdi gözümde..

Öbür yandan da; beyaz atlısını bekleyen bir masal kahramnı gibi, bütün değerlerle kutsanmış yüreği güzel bir kadın.. İkisi de aynı denklemin içinde yer alan bir mukadderat.

Bir zamanların olimpiyat şampiyonunun güzel kızı ve güzel sporcusu, atlet "Nadya Comanaçi; " Kırk yaşında mutluluğu buldum." diyor. Sanırım asimetrik olmaya gerek yok. Aynaya baktığınızda kendi yansımanızı simetrik olarak nasıl görüyorsanız; beyaz atlınız da kendisini sizin varlığınızda buluyor.

16 Aralık 2009 Çarşamba

Cumhurbaşkanlığı arması Meclise taşındı!


Cumhurbaşkanlığı armasındaki yeni anlayışta Türk bayrağının rengi olan "kırmızı" armadan kaldırılarak., bütçün yıldızlara parlak altın metalik bir imaj kazandırıldı. tarihte 16 Türk devletini temsil eden yıldızların üzerinde bulunan ve bayrağımızın rengini taşıyan kırmızılık tamamen iptal edilmesi tartışma konusu olmuştur. CHP Milletvekili Canan Arıtman Türk bayrağının rengini imgeleyen kırmızı rengin niçin kaldırıldığını sorgulayarak meclise bir soru önergesi vermiştir. Biz de yeri gelmişken ilave ederek söyleyelim; Hilalsiz bir Türk bayrağı dünülmezken, Hilalsiz bir Cumhurbaşkanlığı arması neden düşünülmüş? Biraz düşünebilir miyiz? Türkiye Cumhuriyeti Osmanlının mirası üzerinde kurulmuştur. Cihanşümul bir yapısı vardır. Cumhurbaşkanlığı armasında 16 Türk devletini imgeleyen yıldızlar var. Zaten Türkiye Cumhuriyeti de dairenin bir halkasını oluşturuyor. Ortadaki 16 köşeli parlak yıldız da hepsinin bir yerde yansımasını sağlıyor. Belki ortadaki bu yıldızın yerini Hilal alabilir. Bütün bu yıldızlar Hilale dönmüş evrensel bir dünya fikrini oluşturabilir.

Öte yandan; basketbolda Türk maskot Van kedisi olarak belirlendi. Türkiye'de 28 Ağustos 12 Eylül 2010 tarihleri arasında düzenlenecek 2010 Dünya Basketbol şampiyonasının kura çekimi İstanbul'da yapıldı.

15 Aralık 2009 Salı

Papatya falı; iskambil falına bakılan fala inat !

Aşk; bütün kodlamların, akıl yürütmelerin üstünde kutsal bir kodlamadır. Aşk sonsuzluk bestesinin tılsımlı notalarıdır sanki. Gizli, gizemli, birbirine girmiş şifreleriyle oynamamak gerekir bence. Aşk hayat boyunca vardır. Sırlı olduğu sürece hayatiyetini devam ettirecektir. Duygular, düşünceler, davranışlar ancak; doğruluk, iyilik ve güzellik ilkeleriyle muhkem haline gelecektir. Bir cevizi düşünelim. En içteki nüvesi aşktır. Kimyası bunda gizlidir. Üstündeki zarı sevgidir. Doğruluk, iyilik ve güzellik ilkeleriyle sevgi naif olarak nüvesini korur. Asıl üst kabuğuna gelince, sadakattir. Sadakat bütün fitneden, fücurdan, çekemezliklerden, kem gözlerden koruyacaktır.

Bazen ayrı ayrı yerlerde aynı anda aynı şarkıyı dinlersiniz. Bazen aynı anda ayrı ayrı tabelalarda aynı ismi, yüreğinizdekini görürsünüz. Aynı anda ayrı ayrı evlerin pencere pervazlarına, kış mevsiminde üşümüş miniminicik bir kuşun pencerenize konmuş ötüşünü yüreğinizde işitirsiniz.

Aşk; hesapsız kitapsız, parasız pulsuz, dileksiz falsız kendiliğinden, kendi doğallığından doğan bir kır çiçeği gibidir. Bir kır evindeki papatya tarlasında bir papatya falının anlamı kadar jronik bir aşk öyküsü gibi. İskambil falına bakılan fala inat !...

9 Aralık 2009 Çarşamba

Hayvanları Koruma Günü ile ilgili Güzel bir Yazı

İlk çağlarda insanlar, hayvanlardan korkuyorlardı. Hayvanlardan korunmak için evlerini dağların yamaçlarına, kayalıklara kuruyorlardı. Zamanla insanlar hayvanlara yaklaştılar. İnsanlar daha ilk çağda kedi, köpek, at, koyun, sığır, keçi gibi hayvanları evcilleştirdiler. Evcilleşen hayvanlar, insanların yardımcısı oldu. Pek çok kitapta, filmlerde, sahipleri için canını veren hayvan öykülerini okur, izleriz. Hayvanların sahiplerine bağlılıkları, hayvan sevgisinin doğup büyümesine yardımcı oldu. Hayvanları seven insanlar, hayvan hastalıklarını iyileştirmek için çalıştılar. Bugün uygar ülkelerde hayvan hastaneleri kurulmuştur. Veterinerler hayvan hastalıklarını belirleyip iyileştiriyorlar. Hayvan hastalıklarına karşı önlem alınıyor. Hayvanları hastalıklardan korumak için aşı yapılıyor.

Yeryüzünde pek çok hayvan yaşar. Bunların bir kısmı evcilleştirilmiştir. İnsanlarla birlikte yaşarlar. Evcil olmayanlar, başıboş, kontrolsüz dağ, bayır gezer dururlar. Hayvanların insanlara faydaları çoktur. Onlardan et, süt, yumurta, yağ, peynir, bal, sucuk gibi besinler elde ederiz. Bazı hayvanların gücünden yararlanırız. Bazılarının derisinden, tüyünden, gübresinden faydalanırız.

Bilim adamları hayvanlar üzerinde deneyler yaparlar. İnsanlık için faydalı olacak buluşlarını bu deneyler sonunda ortaya çıkarırlar. Hayvanların bu bakımdan insana faydası vardır.

Bize pek çok faydaları olan hayvanları biz de sevelim ve koruyalım. Onları rahatsız etmeyelim. Yaralı ve hasta olanları hemen veterinere götürelim. Hayvanlara iyi bakıp besleyelim. Her yıl Ekim ayının 4.günü "Hayvanları Koruma Günü" olarak kabul edilmiştir. O gün gelince okullarda, radyo ve televizyonlarda hayvanların faydaları üzerinde konuşmalar yapılır. Hayvanlara karşı nasıl davranılması gerektiği anlatılır. (Vatan Forum)

Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı Vardır.

Her gün akşam yemeğinden sonra bir fincan kahve içmek adetimizdendir. Kahve bütün günün yorgunlğunu insanın üstünden alır gider. Kahve alışkanlığı çocukluğumdan başlar benim. Rahmetli ninem kahveyi toprak kapta ateşte kavururdu. Sonra kendisi metal sarı metal bir değirmende kavrulmuş kahve çekirdeklerinui çekerdi. 

Oooooooh!... Misssss gibi!.. Kokusu yayılırdı her tarafa. Sonra da çezveyi mangalın ateşine, bir b.aşka deyimle külüne sürerdi. Afiyetle ve keyuifle kahvelerumuzu höpürdetirdik. Kahve kültürü çaya da benzemez. Herkes kahve kültürüne sahip değildi. Az zaman uz zaman; reklamcılık işine girince türk usülü çay demleyen çaysetler icad oldu. Bu işi yapn .bir şirket aynı zamanda türk usülü kahve set üretti. 

Bu toplantıda kahve setin bir işe yaramayacağını ve bununla ilgili iyi düşünülmesi gerektiğini anlattık mühendis arkadaşa. EE biraz da zor ikna ettik. İşadamları ve yöneticiler kendi makamlarında kahvesini kendisi yapacaktı ve misefirine kendisi ikram edecekti. Oysa kahveyi hizmetçi pişirir ve kapıyı tıklar kahveleri misafirlere dağıtır. Aynı zamanda kahve kömür ateşinde pişmeli ve kahveyi de kahveci güzeli dağıtmalıdır. Toplantı gecenin 24,00'ünde bitti. Sonradan öğrendik ki kahveset rolantiye alındı. (Resimdeki fincan bir neskafe'dir.) (!) Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır sözü türk kahvesi için geçerlidir. Kırk fincan neskafenin bir yıl hatırı olduğunu duymadım henüz.

8 Aralık 2009 Salı

"Kimliği bilinmeyen teröristler" ifadesi yetersiz!


Bugün bir haber kanalında "Kimliği bilinmeyen teröristler " ifadesi kullanılıyor. Ne yazık ki "PKK'lı teröristler" ifadesini nedense kullnmk istemiyor. Hngi eylemin teröristinin kimliği var. Katilin kimliği olsa ne olacak! Ülkede PKK terörizmi var. Ve bölücü terör, toplumu, ülkeyi ayrıştırıp bölmek isteyen bir terörden bahseduyoruz. Ne yazık ki terörün kimliği de PKK. Herkes görevini şuurlu yapmalıdır. Gazeteci de olsak eğer huzura katkımız olmasını istiyorsak, işimizi iyi yapmlıyız.

12 Kasım 2009 Perşembe

Süreyya Ayhan'ın anısına bastırılan "Hatıra Parası" tasarımı hakkında birkaç söz (!)



Süreyya Ayhan'ın anısına bastırılan "Hatıra Parası" tasarımı hakkında birkaç söz (!) söyleme hakkımızın olduğunu söylemeliyiz. Madeni paranın iki yüzü olduğuna göre; tura yüzüne bir bakalım. Bayraklı resim iyi bir seçim. Fakat Süreyya Ayhanın ismi bayrağın üstünde kavisli bir şekilde daireye parelel yazılabilirdi. Puntosu ve karakteri de uygun. Fakat "İlk Avrupa şampiyonu atletimiz" cümlesi rölyefin alt kısmında, daireye parelel bir şekilde yazılmalıydı. Paranın yazı tarafına bakarsak, resimde olduğu gibi; başta ısrarla demeliyim ki, Ayyıldız, tasarımın en alt kısmında olmamalıydı. Bunun yeri üst kısımda lalelerin uç noktasında olması, daha isabetli olurdu. Lale motifleri de orantısı düzeltilebilrdi. Çünkü lalelerin ay ve yıldıza yakın olmasının da ayrı bir anlamı vardır. Ayyıldız yükseklerde, tabii olarak gökyüzündedir. Lale de duyguyu, sevgiyi ve bağımsızlığı temsil eder. Ayla yıldızın bulunduğu yerde, lalelerin bulunması bir bütüncül kompozisyondur. Hiç bir Türk parasında Ayyıldız aşağılarda tasavvur edilmemiştir.

Milli atlet Süreyya Ayhan'a ömür boyu yasak (!)


Olimpiyat şampiyonu, Süreyya Ayhan bir zamanlar Türkiyenin milli gururu idi. Ayrıca Vestel'in marka değerini üserinde taşıyan bir atlet, prestijli bir iletişim mecrasıydı. Vestel'in kararı belki doeğruydu. Fakat o zamanlar antrönüyle olan yakınlığı ve ilişkisi gözardı edilmişti. Bu yönden ulusal basın da gözlerini yeterince kapamıştı. Burada irdelenmesi gereken ve kiritik edilmesi gereken bir çarpıklık vardı neticede. Fazla zaman geçmedi; yanlışlık başka etik olmayan davranışları da beraberinde getirdi. Yabancı bir madde aldığı varsayılarak "dopingci sporcu" muamelesi gördü ve dört yıl spordan men cezasına çarptırıldı. Bütün marka değerleri sıfıra indirmiş oldu böylece. Hem kendisi için, hem antrönörü için, hem Vestel için, asıl önemlisi bütün türkiye için bir yüzkarası durumuna düşürdü kendisini. Ya Türkiye'nin dünyaya ve enternasyonal spor camiasına karış itibarını da sarsmış oldu. Bu dört yıllık cezayı indirmek isteği geri çevrilerek, bu sefer pirince giderken bulgurdan da olmuş oldu. Ömür boyu spordan men cezasına çarptırıldı. Ne yazık ki; kendi adına gümüş paralar bile basılmıştı. Yoksa bu, kocası olan antrönörün karısının ahı mı tutmuştu.. Yoksa bu ilahi adaletin bir cilvesi ve bir tecellisi miydi?..Yorum sizin.

11 Kasım 2009 Çarşamba

Bugün; bambaşka, güzel bir gün olarak başladı



Anne karnındakinin ne olduğunu bilemessiniz diyor Kuran'ı Kerim. Anne karnındakinin cinsiyeti eskiden merak konusu olduğu için kız mı erkek mi olduğunu bilemessiniz gibi tefsir etmişler. Ama asıl tefsir konusu; anne karnındakinin alim mi, fazıl mı, katil mi, şaki mi gibi tefsir edilmektedir. Biz herşeyin hayırlısını dileyelim. Anne dünyanın en güzel, en iyi, en merhamatli, en sevimli, ve Allah'ın bize lutfettiği bir varlığıdır. (16)

7 Kasım 2009 Cumartesi

Kaliteli bir çikolata ancak, güzel bir kutuda sunulursa anlamlıdır.


Vektörel olaraka çalışılmış, kültürel pop art değerleride içinde barındıran, bunun ycanında folklorik renkleri simetrik olarak dizayn edilmiştir. İstek olduğunda kişiye özel karakterleri yansıtan imgelerle özel kutu tasarımları yapabilmekteyiz. Her mutlu gün için yakışan b.ir hediye kutusu kendimizi çok ayrıcalıklı hissettirecektir. Muhatab olan kişileri de efsunlayacaktır.

6 Kasım 2009 Cuma

"Makale Yazarı" için klasik bir amblem tasarımı


"Makale Yazarı" için klasik bir amblem tasarımı derken, yazarlığın başlangıcını da sembolize eden, bir kuş teleğinin grafize edilip, köşeli bir çerçeve içinde yer alması figürüdür. Yazarlık en eski bir tabirle yazının icadıyla başlar. Her ne kadar günümüz iletişim teknolojilerinde klavye var olsa da eskinin kıymetini bilmeyen, yeniyi algılaması ve onu iyi şeylerde kullanabilmesi mümkün olmayacktır. Yazı yazmak bir şuur hareketidir.

5 Kasım 2009 Perşembe

Mutlu Avukatlık Ortaklığının eski logo tasarımı


Mutlu Avukatlık Ortaklığının eski logo tasarımı. Tek renkten oluşmaktadır. Etrafı çift çizgiyle belirlenmiş bir yarı resmi hava kazandırılmıştır. Mutlu Avukatlık, artık yeni yerinde ve yeni kurumsllığıyla hizmet vermektedir. Mutlu Avukatlık daha çok finans sektöründeki hukuki problemlerin halli konusunda uzmanlaşmış büyük bir kadroya sahiptir.

Bir metal arama cihaz üreticisinin logosu


Daha ziyade hazine arayıcılarının altın ve değerli, madenleri bulmak için kullandıkları bir eloktromanyetik cihaz için tasarlanmış bir logodur. Bu cihaz aynı zamanda mayın arama taramada kullanılan bir teknoloji ürünüdür.

3 Kasım 2009 Salı

Vırak.. Vırak.. Vıraakkkkkkk!..


"Sevdiğine kur yapmak için şarkı söyleyen bir erkek kurbağa, farkında olmadan avını arayan bir yarasaya akşam yemeği müjdesi vermiş olabilir!"

İşte mukadderat budur diyebileceğimiz trajik bir doğal hadise.. En zevkli ve en keyifli anlarda bile farkında olmadan sonumuzu hazırlıyor olabiliriz miyiz?

Profösör

2 Kasım 2009 Pazartesi

2010 İstanbul Kültür Başkenti için ressamımız Mehmet Akyıl'ın resim sergisi hazırlıkları sürüyor

Ayrıca "Öğrencimle İlk Buluşmam adlı kitabının kapagını süsleyen bir çiçek açmış kalem desenin, tablo olarak çalışması yapılmaktadır. Göklerden, bulut içinden yeryüzünde gücünü hissettiren ulvi metinleri yazma potansiyelini taşıyan bir kara kalem figürü. Bu tür çalışmalara MAK imzasını atan sanatçımız, bundan böyle tematik çizgilere ağırlık vereceğini belirtmiştir.

1 Kasım 2009 Pazar

İlitişim ve dil üzerine bir pazar yazısı


Bir evde büyük anne, büyük baba, hala, teyze, dede varsa o evde büyük bir tecrübe ve kültür birikimi vardır. kaynaşmış, ünsiyet etmiş insanlık değerleri vrdır. "Allah her yerde hazır ve nazırdır." diyen bir babaannenin ne demek istediğini şimdiki nesil ne kadarını anlayabiliyor. İletişim dilini katlettiler. Yani Allah; çiçekte, böcekte, havada, suda, sevinçte, tasada, velhasıl herşeyde varlığını hissettirir. Çünkü Allah "Benim rahmetim herşeyi kaplamıştır" demiyor mu? İletişim; konuşmak, yazmak, jest ve mimik, beden dili ve davranışların iletişim araçlarıyla kişi ve toplumlvar üzerinde olumlu etki oluşturulması eylemi olarak da tarif edilebilir. Ne yazıkki basının en üst seviyesinde görev yapanlar bile iletişim kazaları yapabilmektedir. Spiker;"ayemef" diye telaffuz etmesi gereken IMF kısaltmasını "imefe" şeklinde okumakta bir mahsur görmemektedir. Bu kısaltmanın aslı, ingilizce olan bir dizi ingilizce kelimeden oluşmaktadır. İngilizce kelimelerin baş harfleri eses alınarak kısaltma yapılmıştır. Bunun için de kısaltmanın okunuş da latin harflerin orjinal okunuş şekliyle olmalıdır. Bunun bir transkripsiyon meselesi olduğunu bilmiyorlar mı? Eski başbakanlardan Rahmetli Bülent Ecevit "Ayemef" diye teleffuz ederdi. Sn Başbakan Erdoğan da doğru teleffuz etmektedir. Ama genellikle politikacılar ve medya böyle bir yanlışlık tuzağına düşmektedirler. "Vak'a" kelimesini ve "vakıa" kelimesini de ne yazıkki birbirinden ayırdedememektedirler. Milyonlarca izleyicinin ekrandan izlediği bir spiker; "edeceğiz" yerine "ediciz" ya da "edicez" şeklinde cümleyi tamamlamaktadır. Ne yazık ki ismin "de" haliyle "dahi" anlamındaki sözü de birbirinden ayırdedemediği gibi, dahi kelimesini "daaahi" yani deha sahibi anlamına gelecek şekilde bir hatayı yapabilmektedirler. Medya yoluyla tek kelimeyle yozlaşıyoruz, cahilleşiyoruz, duyarsızlaşıyoruz. Bir de işin en çelişkili ve tiraji komik yanı ise yazar olarak yazdığı makalede kelimeyi düzgün ve dil kurallarına uygun yazdığı halde, "yapacağız" filini televizyon ekranlarında "yapıcaz" ve yukarıda bahsettiğimiz gibi "yapiciiz" şeklinde konuşmasını sürdürmektedir. Pes doğrusu!

Dil konusunda ne kadar anlatsak, yazsak da yetmez. Arnavutlar latinceye geçerken dışarıdan yüzden fazla dil uzmanı çağırmışlar. Harflerin mahreçleri üzerinde çalışmışlar, hece ve kelimenin nasıl yazılıp okunması gerektiği üzerinde ciddiyetle durmuşlar. Özel işaretlerle kendi yazı biçimiyle yazılması gereken fakat bazı zorunluluklar sbebebiyle anlam kaymalarını önlemek amacıyla, kendilerine has yerel dili ve alfabesiyle yazılmış bir metnin latince yazı diline çevrilmesinin eşyanın tabiatına aykırı olduğunu söylemişlerdir. Ama zorunluluklardan dolayı hataları en az düzeye çekecek şekilde azami gayreti sarfetmişlerdir. Dünya artık bir köy haline geldi; hatta mahalle gibi. İnternet, iletişim ve bilişim teknolojileri insan topluluklarını buraya kadar getirdi. O zaman önce kendi dilimizi öğrenerek ve onu koruyacağız. Dünyanın kullndığı dilleri de doğru teleffuz edeceğiz. Onları dilimize aktarırken de doğru aktaracağız.

Birkaç örnekle bize nasıl bir çelişki yaşatıldığını hatırlatalım; Suriye eski devlet başkanı nın ismi Hafız Esed'dir Türkçe yazım diline çevrilmesi gerekirken, basın haberleri batı kaynaklarında aldıkları için ingilizcedeki gibi Hafız Esad olarak yazmaktadır. Onlar "a" yı b.izdeki "e" sesini verecek tranhskripsiyonu yapmaktadırlar. Ama bizimkiler b.alıklama bu transkripsiyon işini yapmadan türk okuyucularına servis etmektedirler. İngilizlerin yaptığı işlem doğrudur. Fakat bizimkiler fotokopiden fotokopi alır gibi aynen ingilizlerin yaptığı gibi Hafız Esad olarak çevirebiliyorlar. Oysa dil aslından terceme edilir. Bir metnin ranskripsiyonu aslından yapılmalıdır. Bizim islam kültürüne sahibiz. Aynı isimleri bizler de kullanmaktayız. Hafızın ne demek olduğunu biliyoruz. "Esed" arapça bir kelime olup "aslan" anlamında kullanılmaktadır. Bu hatayı araplar içinde de, kendi dilini kullanan mensupları da yapmaktadır. Bir kişi, ya da bir kurum düşünün. Bir kurumsal kimlik oluşturmak istiyorsa, kurumsal bilince sahip olmalıdır. Muhatap olduğu kültürlere de saygının gereği olarak, önce kendi ülkesinin kurumsal anlatım dilini bilimsel ve kurallar gereği kullanmalıdır. Bir üst kimlik olarak, hizmet verdiği yabancı ülkelerde de oranın yerel dilini ve yazım biçimini dikkate alması kendisinin itibarı açısından çok önemlidir. Ülkemizde bulunan finans kurumlarından Albaraka Türk şeklinde yazılan kurum ismi; niye Elbereke Türk yazılmasın? Elbereke bereket manasını taşıyor ve bizim de bildiğimiz bir sözcüktür. Bir kelimeyi öldürmek, bütün kelimelerle olan bağlantısını kesmek gibidir. Bu bir caniliktir. "Şurba" kelimesi öyle bir hale getrilmiş ki, kelime anlamıylada yapısıyla da tam bir "çorba" olmuş, Oysa "şurba" arapça anlamı içmek olan fiilden türemişktir. Şarap, şurup, şerbet, maşraba, meşrubat, meşreb aynı kökenden gelmektedir. "Şurba"yı bu sürüden ayırmak demek, kurtlara yem etmek anlamına gelmez mi? Çorba kardeşlerine yabancıdır, kardeşleri de çorbaya yabancıdır. Bizim böyle bir kaosta ne anlattığımız değil, karşımızdakilerin ne anladığıdır.

31 Ekim 2009 Cumartesi

Olgunluk ve doygunlukla başarıyı elde etmek


Başarılı olmanın sırrı, inanç ve ahlak değerleriyle yaşamayı bilmekten geçer. Asıl o zaman doğru düşünme mantığını kazanırız. Neyin iyi, neyin güzel, neyin doğru olduğunu anlamak, bilmek ve hayatımızda bir yaşam bilinci olarak yer almasını sağlammız gerekmektedir. işte o zaman reflekslerimiz bizi sürekli sevinç ve huzur duyacağımız bir iklime götürecektir. Hayatımızın bir anlamı, bir amacı ve bir çekiciliği olacaktır. Bizi biz yapan değerler, sadece "ben" olmak bencilliğinden kurtarıp, paylaşımcı "biz" olmak değerine kavuşturacaktır. Varolan ütün varlıkların bizim var oluş değerlerimize, katkı sağlayan hoşlukların başlangıç noktasına ulaştıran felsefeyle, pozitif pencereden bakabilmeliyiz dünyaya. Doğru düşünmek, iyi hissetmek ve güzel yaşamakla kendimizi yeniden konumlandırabilmeliyiz. Kendimizi sürekli kıymetlendiren güncellemeleri, yine kendimiz için yapabilmeliyiz. Es geçmemeliyiz. İşte bu noktadan; kelime ve kavramları yeniden anlam kazandıran karakteri, içimizden gelen bütün içtenlikle insani ve vicdani özveriyi mutluluk adına paylaşabilmeyi öğrenmeliyiz. Bütün bu söylemden sonra başarılı olmak, iyi ki varım, iyi ki bütün pozitif olgularımla yaşıyorum ki, Allah ‘ıma şükürler olsun diyebilecek olgunluk ve doygunlukla işe başlamalıyız.

Blujin sektöründe bir amblem ve logo tasarımı


Blujin sektöründe, gitgide markalaşan 7-16 yaş grubuna hitabeden bir marka yapılanması. Globallik imajını yansıtan bir elips daire ve bu daire içinde dinamik olarak görünüm veren kağıt bir jet uçağı.. Çocukluğumuzun en hareketli günlerinden kalan gökte bir ay, belki aya, belki de güneşe yolculuğu simgeleyen bilim ve teknoloji. Macera ve inkişaf.. Kağıt uçaktaki gölge kırmızılık bayrağa selam. Lacivert ve kırmızı evrensel renkleri içinde barındırması açısından önemlidir. Ülke bayraklarına baktığımızda genelde kırmızı, lacivert ve beyaz renkleri içermiyor mu?

Simetrik değerleri kapsayan bir amblem tasarımı


Simetrik değerleri kapsayan bir amblem tasarımı düşünüp, tasarlamak ve onu gereksiz yüklerden arındırarak, sacde ve vurucu bir görüntü sunmak elbette zordur. Her objeyi kopyalayşarak simetrik bir görünüm elde edebiliriz. Bi aynı zamanda kolay bir kaçamak olacaktır. Fakat anlamı da simetrik manalaragelecek şikilde obje fikrini oluşturmak ve onu vaçık ve koyu renkle zıtlaştırarak mükemmelleştirmek gerekmektedir. Logomuz hem çizim olarak simetrik olaca, hem renk olarak birbirinin zıddı gibi algılanacak (Gece ve gündüz gibi, siyah ve beyaz gibi), hem de anlam olara fiziksel ve ruhsal bir ccnlılık kazandıracaktır. Logomuzdaki kırmızıl renge bakarsak karşılıklı iki insan figürünün göz göze, burun buruna, karşılıklı geldiği bir yakınlık imajını bize vermektedir. Yakınlık demek en yakın mesafendeyim demek, seni anlıyorum demek, birbirimizi anlayalım demektir. Aynı zamanda logonun simetrik olması karşılıklı olarak insan ünsurunun eşit ve adil bir konumda olmasını sağlamak anlamına gelmektedir. Logonun, ycni beyaz renge bakarsak üst kısmı bir dolma kalem imajı, alt kısmı da bir mürekkep hokkasını andırmaktadır. İşte iletişim budur. Hem görünüşte yazışmak, hem de duygusallığıyla birleştirerek ikna gücünü içtenlik konumuyla etkin halye getirebilmektir. İletişim bir anlamda bizim ne anlattığımız değil;, karşımızdaki kişinin ne anladığıdır. ( Bu çalışmanın fikir altyapısını ve alternatifleriyle neler yapılabileceğini bir dizi çalışmalar yapacrak dostlarımızla paylaşmış olacağız.)

Hat; bulunduğu yerdeki zemine uygun olarak uyumlu bir çerçeve içinde olmalıdır.


Çerceve, bulunduğu duvar zeminin ve projenin bütününe göre seçilmelidir. Gerek hattın kendisinde, gerek hattın içinde olduğu zeminde renk skalsı kullanılarak farklı arayışlarla birbirine uyumlu renk armonisi yapılabilir. Bir hat sanatının etkin hale getirmek için, bulunduğu yerin konumuna, çerçeveye, hattın paspartusuna renk ve diğer değerleri gözönünde bulundurmalıyız.

Hat ve Kaligrafide yeni anlayışlar..Yeni yorumlar.


Eskiden özel kağıtlar hazırlanarak meşk edilen hat sanatı, günümüz bilgi teknolojilerinin marifetiyle, ve yeni konseptlerle içcra edilmeye başlnmıştır. Hat sanatı sadece klasik anlamda kamış kalemle yapılıyordu. Günümüzde de bu şekilde icra edilmektedir. Hattın üotuza yakın üslubu olduğunu biliyoruz. Bu üslub çeşitliliği ve zenginliği değişik coğrafi ve tematik değerlede göre farklılıklar oluşturmktadır. Klcsik bir yapı ve ortama daha klasik eserlerin kvynaştığını görürüz. Modernite ise kendine uygun ve kendi estetik kodlrını oluşturan adeta birbirinn tamamlayıcısı olarak yerini almaktadır. Bu eserde Sarı zemin üzerindeki dörtlü "Bihi" (Besmele) nin uyumlu istifini görmekteyiz.

"Bihi" hattımızın paspartulu görünümü


"Bihi" Besmelei Şerifin sarı bir bir zemin üzerindeki görüntüsü, başka renklerle de denenebilir. Ya da bulunacağı mekanın renk armonisinin bütününü oluşturacak bir radikal renk de kullanılabilir. Ayrıca Hattın kendisini oluşturan blog, karelere de farklı renkler verebiliriz. Modern bir binanın kurumsallığı içinde bir öneme haiz olan bir kaligrafi bazen popart olarak mütevazi evlerimizin renginde etkun bir hoşluk yaratabilir. Yeter ki kullanacağımız levhalar amacına uygun değerlendirilebilsin. Bu levhalar yaşam kalitemizi maddi ve manevi anlamda yol gösterici bir fonksiyonu olduğunun bilincine varmalıyz.

27 Ekim 2009 Salı

Jazz; siyah gözlükle yapılan protest müziktir.


Zenciler Amerika kıtasına köle olarak Afrika'dan çalıştırılmak üzere getrildiklerinde, kendilerine kölelik muamelesi yapılmıştır. Beyazderililer Siyahderililere yapmadıkları eziyet, işkence ve zulüm bırakmamışlardır. Bu kıtada yaşayan Beyazderililer Kızıldedililere yaptıkları zulmün kat be kat fazlasını zencilere reva görmüşlerdir. Zenciler tarlada, bahçede, taş ocaklarında, maden ocaklarında yarı aç, bi ilaç ve kırbaçlanarak çalıştırılmışlardır. Zencilerin sosyal hayatları o zaman yoktu.

Zamanla yıkık ve viraneliklerde bir araya gelerek protest müzik yapmışlardır. Böylelikle bir dünya müziği olarak kabul edilen jazz gerçeği ortaya çıkmıştır. Zenciler bu protest müziği kendileri arasında yaparken, kendi mekanlarına Beyazlar da gelmeye başlayınca, bu gelişme Zencilerin onurlarına çok dokunmuş. Çünkü bu protest müzik Beyazlara karşı yapıldığı için bu çelişkili duruma bir formül bulmuşlar. Bu formülü, sahnede sırtlarını seyirciye dönerek, yüzlerini de duvara çevirerek suretiyle müzik yapmakta bulmuşlardır. Ama bu durum zenci sanatçıları tatmin etmemiştir.

Buna karşılık matemi de sembol eden, siyah gözlük takarak, seyircilere karşı siyah gözlüklü yüzlerini göstermek müzik yapmaktadırlar siyah gözlük takma adeti böylelikle ortaya ortaya çıkmıştır. Siyah gözlük sahnede, gündüz ve gece kullanılır olmuştur. Siyah gözlüksüz zenci jazz bir usta düşünemeyiz. Bu geleneği diğer Beyaz derili jazz müzik ustaları da devam ettirmektedir.

(David Foldvari'nin bir caz sanatçı performansını desenlemiş, paylaşmak dileğiyle)

26 Ekim 2009 Pazartesi

Çocukluğumuz.. Çocuklarımız...


Büyüklerimizden hep şu sözü duyarız; "Bizim çocukluğumuz yokluk içinde geçti.." Önemli olan yokluk içinde çocukluğumuzun geçmesi değil, tam aksine mutlu geçmesidir. Anadolumuzun köy ve kasabalrında yaşayan çocuklarımızı düşünüyorum. Kentlerde ve metropollerde annesiyle yalınayak çöp toplayan sümüklü çocukları düşünüyorum. Onların yüz ifadelerini iyi okuyorum. Ağladıkları zaman boncuk boncuk gözyaşlarını, güldükleri zaman yüzlerine oturan mutluluklarını paylaşıyorum.

Sevinçleri, hüzünleri, tedirginlikleri, hırçınlıkları, ışıltılı gözleri, kırmızı yanaklarıyla, bütün çocukları seviyorum. Kare kare fotoğraf veren duruşlarını sabitliyen Asuman Özdemir'in siyah beyez çektiği bu 'ağlayan çocuk' bu fotoğrafını masumiyet dünyasına armağan ediyorum. "Çocuklar geleceğimizdir. Geleceğimiz çocuklarımızdır." Onların tebessümü, barışcıl ve insancıl bir dünya için bir umuttur.

Balık ve umut


Küçük balık, yiyecek bir şey sanıp süratle atıldı çapariye. Önce müthiş bir acı duydu dudağında... Sonra hızla çekildi yukarıya. Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü. Neye benzerdi acaba gökyüzü. Balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu ve küçük balık anladı yolun sonunun geldiğini. Koca denizlere sığmazdı, oysa şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende, cansız dostlarına değiyordu ister istemez. Bir kedi yalanarak baktı gözünün içine. Yavaşça karardı dünya; başı da dönüyordu. Son kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı, bir de yeşil yosunu.

İşte tam o sırada eğilip aldım onu, yürüdüm deniz kenarına. Bir öpücük kondurdum başına. Sade bir törenle saldım denizin sularına. Bir an öylece baka kaldı, sonra sevinçle dibe daldı gitti. Teşekkürü de ihmal etmemişti, birkaç değerli pulunu avuçlarımda bırakarak. Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme: "Neden yaptın bunu?" diye sorar gibiydiler.

"Bir gün" dedim, "Bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük balık kadar çaresiz, son ana kadar hep bir ümidim olsun diye."

Ümidinizin kalmadığı anlarda, bu hikâyeyi düşünüp, teselli bulabilirsiniz.

Muhafazakarlık

Günümüzde bilgiye ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu internetle öğrenmiş oluyoruz. Bir taraftan da neyin doğru, neyin yanlış olduğunun sağlamasını da yapacak güvenilir bir kaynağa nekadar da gereksinim olduğu ortada durmaktadır. Meseleleri çözmek, anlamak ve kavramak o kadar da zordur. İyiyle kötü, güzelle çirkin, doğruyla yanlışın içiçe girdiği, ne idüğü belli olmayan bir iksir gibi sunulan zehir, ifrit elyile mikserlenerek hazırlanmış ve altın bir kabta sunulmaktadır. Ne yazık ki doğru düşünme mantığını yitirmiş, bilgisiz, deneyimsiz, aklı selim olarak algılayamadığımız meselelerin içinde boğlmuş gibiyiz. Sanki; yıldızı olmayan bir gökyüzünün karanlığında, vahşi bir ormanda yolunu arayan, kendisine de yabancıl, korunmasız bir insan haleti ruhiyesindeyiz.

Makul olmlak ya da olmamak, aklı selimle ilgilidir. Aklı selim sahibi olmak da iyinin, güzelin ve doğrunun ilkeleriyle temellendirilmesi gerekmektedr. Makul olan aynı zamanda korunan, muhafaza edilmesi gereken değerlerdir diye düşünebiliriz. Oysa iyi, güzel ve doğrunun kendi ilkeleriyle değerler manzumesi olduğunu bilmemze rağmen, sadece kişinin kendi iradi insiyatifine girdiği zaman, her zaman iyi sonuçlar alınmamaktadır. Onun kendi ilkeleri ahlaki temellere bağlı olsa da, asıl olan yasal düzenlemelerin ta'diliyle bu değerler muhafaza edilebilmelidir. İşte muhafazakarlık bu püf noktayla şekillenerek makul olma değerlerini nesiller boyunca insanlığın taşıyabildiği değerleri etik ve estetik değerler olarak niteleyebileceğimiz bir giysidir.

Muhafazakarlığı genelleme yapack olursak; iyi, güzel ve doğrunun tartışılmıyacağı, herhangi bir karanlık noktası olmayan, tamamen fıtri ve yaratılışa uygun, insanlık onurunun temelini teşkil eden değerler manzumesidir. Hfız, hafız, Hafıza, muhafaza, muhafız, mahfaza gibi kelimeler aynı köten gelmektedir. Bilgisayar kullanıyoruz. Bilgisayarımızın bir hafızası var. Türkçede buna ayrıca bellek de diyoruz. Hafıza demek bilgilerin saklandığı bir disk yada diskettir. Aslında hafızayı bir bilgi ya da belge deposu diye anlamka yerine bilgi ve belgelerin korunduğu bir kavram olarak düşünmeliyiz. Çünkü bilginin ve belgenin saklanma nedeni öneminin ön planda olmasıdır. Dolayısıyla muhafazakarlık da, iyi, güzel ve doğrunun öğrenilmesi, bilinmesi, anlaşılması, kavranması ve hayatımızda bir yaşam felsefesi olarak yer edinmesidir.

Muhafazakarlık; insanların çoğunun buluştuğu noktaların çıkış noktası, alışıldık düşünceler, davranışlar, değerler, beğenilerdir. gibi düşünebiliriz. Fakat bu mantık doğru gibi görünse de, bu fikir ancak tahrif edilmiş değerleri yaşayan toplumların körükörüne inandığı, doğmatik düşüncenin ürünüdür diye algılanabilir. Müslüman toplumların İslamın temel ilkeleriyle bağdaşmayan fasit örf dediğimiz yaşam biçimlerini de muhafazakarlık olarak niteleyebilirler. Oysa muhafazakarlığı İslam'ın temel ilkeleri, Kuran ve Sünnetle algılayabildiğimiz, anlayabildiğimiz ve kavrayabildiğimiz ölçüde hayatımızda değerlendirebiliriz. Çünkü beyaz beyazdır. Siyah da siyahdır. Hayatın grileri de vardır diyemessiniz. Biz beyazdan yanayız. Siyahı temsil edemeyiz. Beyaz iyinin, güzelin ve doğrunun doruk toktası bir değerdir. Siyah; kötünün, çirkinin, yanlışın bir yansımasıdır. Muhafazakarlık kirliliği kaldırmaz. Bir bardak suya bir damla mürekkep damlatırsanız, su mürekkebi yutar.. Belli bir damlaya kadar su mürekkebi yutabilir ama sıra öyle bir damlaya gelir ki, o damla suya düşünce su masmavi kesilir! Sözün kısası muhafazakarlığı ancak mtedeyyinlik kriterlerinde şekillendirirsek bir değer kazandırır.

Birkaç kısa yazı



BARIŞCIL BİR DÜNYA

Seversen, sevilirsin. Döversen, dövülürsün. söversen, sövülürsün. Bu şartlı cümleleri çoğaltmak mümkündür. Bir arap atasözü "Men dakka, Dukka!.." "Kim ki kapıyı çalarsa, kapısı çalınır!.. " anlamına gelen bu söz insanlara; kişinin yaptığı herşey, mutlaka bir şekilde karşılığını kendisinde bulacaktır uyarısı yapıyor. Her yapılan iyilik, iyiliklerle karşılık bulacaktır. Her yapılan kötülük de bumerang gibi kötülük yapan kimseye geriye dönecektir. İlahi adaletin hikmeti sebebi apaçık görülmektedir. Bir türk atasözünü de burda değinelim; " İyilik yap, denize at, balık bilmesse Halik bilir." Kul iyilik yapmakla emredilmiştir. (Emri bil ma'ruf) Yine kululun kötülük yapmaması istenmiştir. (Nehyi anil münker) Kişi fikriyle, zikriyle hayatını iyilik üzerine kurmuşsa, barışcıl bir dünyaya adım atmış demektir. Barışcıl bir dünya; iyiliklerin, güzelliklerin ve doğrulukların hüküm sürdüğü bir dünyadır. Bu dünya sevginin, saygının, hoşgörünün, yardımseverliğin, fedakarlığın ve dayanışmanın var olduğu bir dünyadır.

***

MÜTEVAZI BİR HAYAT

Mevlana hazretleri bir gün işlerine bakan kimseye “Bugün evde ne var?” diye sormuş, “Hiç birşey yok efendim” cevabını alınca “Oh çok şükür evim Peygamber evine benzedi...” buyurmuştur. Allah'ın verdiği tüm nimetler için hamdetmek, şükretmek gerekiyor. Varlığın değerini yoklukla daha iyi anlayabilyoruz. Bugün bizde olmayan bir şey komşumuzda olabiliyor. Komşumuzda bugün olmayan bir şey de bizde mevcud olabiliyor. Bunun da bir hikmeti sebebi olmalı. Yoklukta bile hamdetmek, kanaat etmek, var olanı yok olanla paylaşmak gibi ulvi duyguları tatmamız gerekiyor. Değil mi ki; nefes alıp veriyoruz. Yaşıyoruz demektir. Yaşadığımız sürece hamdetmeliyiz. Şükretmeliyiz.

***
BİRLİK VE KARDEŞLİK

Birlikten kuvvet doğar. Köylerde kurulan kooperatif binalarının ön cephelerindeki duvarda yazılarıdır bu atasözü. Nedense bir türlü bir araya gelerek kooperatifleşme yeterli güveni ve güvenceyi verememiştir bizim topluma. İstisnaları ayrı tutalım. Bir dönemin yapı kooperatiflerinin furyasını biliyoruz. Ne yazakki binlerce aile mağdur olmuştur. Buna benzer, bankerler, holdingler, bankalar ve borsalar nice yatırımcıların canını yakmıştır. Her ne yaparsak yapalım; kardeşliği tesis edelim. Yüce kitabımızda Cenabı Hak "Ancak müminler kardeştir." diyor. Bununla da kalınmıyor; "Allah'ın ipine hepiniz birden sımsıkı sarılın." deniyor. Birlik ve kardeşlik özellikle bize güç verecektir. Böyle bir toplumda bir kardeşimizin burnu kanasa, bütün toplum olarak bizlerin de bu sızıyı yüreğimizde hissedecek bir yapıda olmuş olacağız. Çünkü hepimiz birimiz için, birimiz de hepimiz için var olmuş olacağız.

***
İNSANİ..VİCDANİ..AHLAKİ

İnsan mahlukatın içinde mükemmel biçimde yaratılmış olanıdır. Ve insan en iyilere layıktır. İnsanın hem dünyevi, hem de uhrevi bir boyutu vardır. Hayat ve ölüm arasındaki çizgi her zaman bir ibret vesilesidir. Yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan bir gün hesaba çekileceğiz. Bizden iyi bir insan, iyi bir kul olmamız istenmiştir. Biz insanoğluna akıl gibi büyük bir nimet verilmiştir. Yol gösterilmiştir. Kitap gönderilmiştir. Muhakeme yeteneği ile donatılmışızdır. İrademizi iyi yönde kullandığımızda kurtuluş vardır. Huzur ve mutluluk vardır. İnsani, vicdani, ahlaki bütün değerler inandığımız ve teslim olduğumuz yüce dinimiz İslam'da mevcuttur.

Bilinçli toplum

Yazı yazmak bir konsantrasyon işidir. Yazı yazmak ve bir işe yaramak bir disiplin işidir. Yazı yazmak iyj, güzel ve doğru kavramlarının bilincinde olmak bir inanç ve gönül işidir. Hergün gerek yazılı basında, gerek internette binlerce yazarın düşünce ve görüşlerini belirten günümüz meselelerine el atan yazarları görürüz. Ne varki bir yazar hangi inanç ve dünya görüşüne sahipse o açıdan meselelere yorum getirecektir. Her kalem erbabı iyi, güzel, doğru kavramlarını kendi felsefesine göre şekillendirecektir. Asıl mesele bilinçli toplum olabilmek mefkuresidir. Bilinçli toplum birbirini etki alanına alacak, tek bir güç, tekbir yürek olabilme şiarıdır.

Yazımızın başlığına dikkat edersek bilgiyle bilinç kelimesini birbiriyle irtibatlandırdık. Ne yazıkki herkesin dilinde bilgi toplumu olmak vardır. Hiç bir zaman bilinçli toplum amacı dillendirilmez. Oysa her kafadan ayrı ayrı sesler çıkmaktadır. Herkes her meseleyi kendince yorumlar. Bireyciliği esas alır. Bireycillik bir bcakıma enaniyettir. Bireycilik bencillik çukurudur. Ama bilnçli toplum olma bireyciliği reddederken bireyi esas alır ve onu toplumculuğa götürür. Toplumculuk "Birimiz hepimiz.. Hepimiz birimiz için" düsturuna göre hareket eder. Kentlilik de bunu gerektirir. Aksi halde kaos hüküm sürer. Anarşi, terör, anomi cehaleti yenmekle hallolmaz. Bilakis bilgi öğretime yarar, öğretim de eğitime destek verir. Milli Eğitim sisteminden anlamak istediğimiz talim ve terbiyenin birarada olduğu maarif sistemimizdir. İşte o zaman ilim irfan sahibi olmak anlam kazanacaktır. Uzun lafın kısası kelime ve kavramların nihai anlamı kolayca anlayabileceğimiz ve alğılayabileceğimiz bir mantık silsilesi içinde olması gerekir.

Çağımız bilişim çağaı. Ohh! Ne kadar sevinsek azdır. Bilişim internetle zirveye çıkmıştır ama, bu gerçeğe sonsuz bilgi zenginliği mi desek, yoksa bilgi kirliliği mi buna karar vermeliyiz. İşe yaramayan bilgi hafızada yüktür. Yüreklerde pastır. İşe yaramayvn bilgiden Allah'a sığınırız. Ve diyoruz ki; işe yarayan bilgiyle bilgi toplumu, bilgiyi doğru uygulamaya sokarak da bilinçli toplum oluşturmalıyız. Bilinçli toplum etik ve estetik değerlerj içinde barındıran ve üonlarla yaşayrak bir hayat tarzı oluşturan duyarlı ve tutarlı olma halidir.

25 Ekim 2009 Pazar

Besmele.. Hamdele.. Salvale...


Haftasonu tatili olması münasebetiyle 'Din kültürü ve ahlak bilgisi' öğretmenliği yapan iki genç ziyaretimize gelmişti. Her zamanki gibi sohbetimiz eğitimimizin sorunları üzerine yoğunlaşmıştı. Yanlarında getirdikleri 'İbadetlerimi öğreniyorum' isimli bir kitaba göz attık. Diyanet bu kitabı bastırıp Milli Eğitim yoluyla ilköğretim Okullarında  görev yapan Din kültürü ve ahlak bilgisi' öğretmenlerine ücretsiz olarak göndermiş. Bizim de İletişim alnında birkaç söz  söyleme hakkımızın olduğunu düşündüğümüz için, kitabın kritiğini onlarla birlikte yapmış olduk. Kitap temiz bir baskı ve renkli çizimleriyle özenle teknik çalışmaları yapılmış. Yine de bir iki püf nokta üzerinde durmamız gerekiyor; bunlardan ilki kitabın adı 'İbadetleri öğreniyorum' ismini taşıyordu. 

Mutlaka ibadetlerle  ilgili ana hatlarıyla bilgiler verilmekte olsa  da, salt ibadetlerin dışında da bilgiler içermekteydi. Bu vesileyle kitabın adının  'İbadetleri öğreniyorum' başlığı yerine 'Dinimi öğreniyorum' olsa daha isabetl olmaz mıydı? İkinci püf nokta; kitabı resimleyen ressamın çalışmaları ve kitap metinleri aynı zamanda da CD olarak da verilmiş. Lakin kitap montajında namaz kılan çocuğun resmi  tersmonte  edilmiş. Çocuk ayakta kıyam halinde sağ eli sol eli üzerinde olması gerekirken baskılı kitap halinde önümüzde sol el sağ elin üzerinde durmaktadır. 

Düşünebiliyor muyuz bu kitaptan milyon adet basılsa! Yazık kontrol de edilmemiş. Asıl bu yazımızın başlığına gelirsek; İslam kültüründe bir kitaba, hatta bir kitabın bir faslına başlarken bile mutlaka "Besmele, Salvale ve Hamdele olarak adlandırdığımız bir giriş vardır. Önce besmele çekeriz. Sonra Alemlerin rabbi olan yani alemlerin terbiyecisi olan Allah'a hamd ederiz. Sonra da peygamber efendimize, ailesine ve ashabına salat ve selam getririz... Ne yazık ki çocuklarımıza dinimizi ve ibatetlerimizi öğreten ve bir başlangıç mesabesunu teşkil eden bir kitaba ve bir çalışmaya   'Besmele"yi koymaktan çekiniriz.  

Kitabın grafik ve mizampajıyla ilgili söylenecek  şeyler de var ama bu son yazdıklarım yeter de artar bile. Bir taraftan ibadetlerimizi öğretmeye çalışacağız. Bir taraftan besmelesiz işe başlayacağız! Her iş ehil kişilerin elinden çıkmalıdır. İlimsiz ne din olur. Dinsiz  ne ilim. Sürçü lisan ettiysek affola...

24 Ekim 2009 Cumartesi

Bihi

Herşeye besmeleyle başlamak gerekir. Biz de ilk kez bir blog sahibi oluşumuz nedeniyle öncelikle Allah'ın adıyla ilk yazımızı okuyucularımızla paylaşmak istedik. Eski metinlerde ve mektuplarda besmeleyi "Bihi" kısaltma kelimesiyle hatırlatmışlar. "Bihi" arapçada O'nunla  anlamını içermektedir. Yani Allah'ı hatırlayarak her işe başlanmış. Bi arapçada harficerdir. İle anlamını taşır. Hi de O anlamını taşır. Kısacası Besmelenin en kısa yazılım biçimidir desek yeridir. "Bismillahirrahmanirrahim" bir cümledir. Her işe başlarken "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla" başlarım demektir. Bu başlangıç yazımızda her zaman rastlamadığımız, hatta bilmiyenlerimizin olduğunu varsayarak "Bihi" kelimesini paylaşmak istedik.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...