İzleyiciler

31 Ekim 2009 Cumartesi

Olgunluk ve doygunlukla başarıyı elde etmek


Başarılı olmanın sırrı, inanç ve ahlak değerleriyle yaşamayı bilmekten geçer. Asıl o zaman doğru düşünme mantığını kazanırız. Neyin iyi, neyin güzel, neyin doğru olduğunu anlamak, bilmek ve hayatımızda bir yaşam bilinci olarak yer almasını sağlammız gerekmektedir. işte o zaman reflekslerimiz bizi sürekli sevinç ve huzur duyacağımız bir iklime götürecektir. Hayatımızın bir anlamı, bir amacı ve bir çekiciliği olacaktır. Bizi biz yapan değerler, sadece "ben" olmak bencilliğinden kurtarıp, paylaşımcı "biz" olmak değerine kavuşturacaktır. Varolan ütün varlıkların bizim var oluş değerlerimize, katkı sağlayan hoşlukların başlangıç noktasına ulaştıran felsefeyle, pozitif pencereden bakabilmeliyiz dünyaya. Doğru düşünmek, iyi hissetmek ve güzel yaşamakla kendimizi yeniden konumlandırabilmeliyiz. Kendimizi sürekli kıymetlendiren güncellemeleri, yine kendimiz için yapabilmeliyiz. Es geçmemeliyiz. İşte bu noktadan; kelime ve kavramları yeniden anlam kazandıran karakteri, içimizden gelen bütün içtenlikle insani ve vicdani özveriyi mutluluk adına paylaşabilmeyi öğrenmeliyiz. Bütün bu söylemden sonra başarılı olmak, iyi ki varım, iyi ki bütün pozitif olgularımla yaşıyorum ki, Allah ‘ıma şükürler olsun diyebilecek olgunluk ve doygunlukla işe başlamalıyız.

Blujin sektöründe bir amblem ve logo tasarımı


Blujin sektöründe, gitgide markalaşan 7-16 yaş grubuna hitabeden bir marka yapılanması. Globallik imajını yansıtan bir elips daire ve bu daire içinde dinamik olarak görünüm veren kağıt bir jet uçağı.. Çocukluğumuzun en hareketli günlerinden kalan gökte bir ay, belki aya, belki de güneşe yolculuğu simgeleyen bilim ve teknoloji. Macera ve inkişaf.. Kağıt uçaktaki gölge kırmızılık bayrağa selam. Lacivert ve kırmızı evrensel renkleri içinde barındırması açısından önemlidir. Ülke bayraklarına baktığımızda genelde kırmızı, lacivert ve beyaz renkleri içermiyor mu?

Simetrik değerleri kapsayan bir amblem tasarımı


Simetrik değerleri kapsayan bir amblem tasarımı düşünüp, tasarlamak ve onu gereksiz yüklerden arındırarak, sacde ve vurucu bir görüntü sunmak elbette zordur. Her objeyi kopyalayşarak simetrik bir görünüm elde edebiliriz. Bi aynı zamanda kolay bir kaçamak olacaktır. Fakat anlamı da simetrik manalaragelecek şikilde obje fikrini oluşturmak ve onu vaçık ve koyu renkle zıtlaştırarak mükemmelleştirmek gerekmektedir. Logomuz hem çizim olarak simetrik olaca, hem renk olarak birbirinin zıddı gibi algılanacak (Gece ve gündüz gibi, siyah ve beyaz gibi), hem de anlam olara fiziksel ve ruhsal bir ccnlılık kazandıracaktır. Logomuzdaki kırmızıl renge bakarsak karşılıklı iki insan figürünün göz göze, burun buruna, karşılıklı geldiği bir yakınlık imajını bize vermektedir. Yakınlık demek en yakın mesafendeyim demek, seni anlıyorum demek, birbirimizi anlayalım demektir. Aynı zamanda logonun simetrik olması karşılıklı olarak insan ünsurunun eşit ve adil bir konumda olmasını sağlamak anlamına gelmektedir. Logonun, ycni beyaz renge bakarsak üst kısmı bir dolma kalem imajı, alt kısmı da bir mürekkep hokkasını andırmaktadır. İşte iletişim budur. Hem görünüşte yazışmak, hem de duygusallığıyla birleştirerek ikna gücünü içtenlik konumuyla etkin halye getirebilmektir. İletişim bir anlamda bizim ne anlattığımız değil;, karşımızdaki kişinin ne anladığıdır. ( Bu çalışmanın fikir altyapısını ve alternatifleriyle neler yapılabileceğini bir dizi çalışmalar yapacrak dostlarımızla paylaşmış olacağız.)

Hat; bulunduğu yerdeki zemine uygun olarak uyumlu bir çerçeve içinde olmalıdır.


Çerceve, bulunduğu duvar zeminin ve projenin bütününe göre seçilmelidir. Gerek hattın kendisinde, gerek hattın içinde olduğu zeminde renk skalsı kullanılarak farklı arayışlarla birbirine uyumlu renk armonisi yapılabilir. Bir hat sanatının etkin hale getirmek için, bulunduğu yerin konumuna, çerçeveye, hattın paspartusuna renk ve diğer değerleri gözönünde bulundurmalıyız.

Hat ve Kaligrafide yeni anlayışlar..Yeni yorumlar.


Eskiden özel kağıtlar hazırlanarak meşk edilen hat sanatı, günümüz bilgi teknolojilerinin marifetiyle, ve yeni konseptlerle içcra edilmeye başlnmıştır. Hat sanatı sadece klasik anlamda kamış kalemle yapılıyordu. Günümüzde de bu şekilde icra edilmektedir. Hattın üotuza yakın üslubu olduğunu biliyoruz. Bu üslub çeşitliliği ve zenginliği değişik coğrafi ve tematik değerlede göre farklılıklar oluşturmktadır. Klcsik bir yapı ve ortama daha klasik eserlerin kvynaştığını görürüz. Modernite ise kendine uygun ve kendi estetik kodlrını oluşturan adeta birbirinn tamamlayıcısı olarak yerini almaktadır. Bu eserde Sarı zemin üzerindeki dörtlü "Bihi" (Besmele) nin uyumlu istifini görmekteyiz.

"Bihi" hattımızın paspartulu görünümü


"Bihi" Besmelei Şerifin sarı bir bir zemin üzerindeki görüntüsü, başka renklerle de denenebilir. Ya da bulunacağı mekanın renk armonisinin bütününü oluşturacak bir radikal renk de kullanılabilir. Ayrıca Hattın kendisini oluşturan blog, karelere de farklı renkler verebiliriz. Modern bir binanın kurumsallığı içinde bir öneme haiz olan bir kaligrafi bazen popart olarak mütevazi evlerimizin renginde etkun bir hoşluk yaratabilir. Yeter ki kullanacağımız levhalar amacına uygun değerlendirilebilsin. Bu levhalar yaşam kalitemizi maddi ve manevi anlamda yol gösterici bir fonksiyonu olduğunun bilincine varmalıyz.

27 Ekim 2009 Salı

Jazz; siyah gözlükle yapılan protest müziktir.


Zenciler Amerika kıtasına köle olarak Afrika'dan çalıştırılmak üzere getrildiklerinde, kendilerine kölelik muamelesi yapılmıştır. Beyazderililer Siyahderililere yapmadıkları eziyet, işkence ve zulüm bırakmamışlardır. Bu kıtada yaşayan Beyazderililer Kızıldedililere yaptıkları zulmün kat be kat fazlasını zencilere reva görmüşlerdir. Zenciler tarlada, bahçede, taş ocaklarında, maden ocaklarında yarı aç, bi ilaç ve kırbaçlanarak çalıştırılmışlardır. Zencilerin sosyal hayatları o zaman yoktu.

Zamanla yıkık ve viraneliklerde bir araya gelerek protest müzik yapmışlardır. Böylelikle bir dünya müziği olarak kabul edilen jazz gerçeği ortaya çıkmıştır. Zenciler bu protest müziği kendileri arasında yaparken, kendi mekanlarına Beyazlar da gelmeye başlayınca, bu gelişme Zencilerin onurlarına çok dokunmuş. Çünkü bu protest müzik Beyazlara karşı yapıldığı için bu çelişkili duruma bir formül bulmuşlar. Bu formülü, sahnede sırtlarını seyirciye dönerek, yüzlerini de duvara çevirerek suretiyle müzik yapmakta bulmuşlardır. Ama bu durum zenci sanatçıları tatmin etmemiştir.

Buna karşılık matemi de sembol eden, siyah gözlük takarak, seyircilere karşı siyah gözlüklü yüzlerini göstermek müzik yapmaktadırlar siyah gözlük takma adeti böylelikle ortaya ortaya çıkmıştır. Siyah gözlük sahnede, gündüz ve gece kullanılır olmuştur. Siyah gözlüksüz zenci jazz bir usta düşünemeyiz. Bu geleneği diğer Beyaz derili jazz müzik ustaları da devam ettirmektedir.

(David Foldvari'nin bir caz sanatçı performansını desenlemiş, paylaşmak dileğiyle)

26 Ekim 2009 Pazartesi

Çocukluğumuz.. Çocuklarımız...


Büyüklerimizden hep şu sözü duyarız; "Bizim çocukluğumuz yokluk içinde geçti.." Önemli olan yokluk içinde çocukluğumuzun geçmesi değil, tam aksine mutlu geçmesidir. Anadolumuzun köy ve kasabalrında yaşayan çocuklarımızı düşünüyorum. Kentlerde ve metropollerde annesiyle yalınayak çöp toplayan sümüklü çocukları düşünüyorum. Onların yüz ifadelerini iyi okuyorum. Ağladıkları zaman boncuk boncuk gözyaşlarını, güldükleri zaman yüzlerine oturan mutluluklarını paylaşıyorum.

Sevinçleri, hüzünleri, tedirginlikleri, hırçınlıkları, ışıltılı gözleri, kırmızı yanaklarıyla, bütün çocukları seviyorum. Kare kare fotoğraf veren duruşlarını sabitliyen Asuman Özdemir'in siyah beyez çektiği bu 'ağlayan çocuk' bu fotoğrafını masumiyet dünyasına armağan ediyorum. "Çocuklar geleceğimizdir. Geleceğimiz çocuklarımızdır." Onların tebessümü, barışcıl ve insancıl bir dünya için bir umuttur.

Balık ve umut


Küçük balık, yiyecek bir şey sanıp süratle atıldı çapariye. Önce müthiş bir acı duydu dudağında... Sonra hızla çekildi yukarıya. Aslında hep merak etmişti denizlerin üstünü. Neye benzerdi acaba gökyüzü. Balıkçının parmakları hoyratça kavradı onu ve küçük balık anladı yolun sonunun geldiğini. Koca denizlere sığmazdı, oysa şimdi yüzerken küçücük yeşil leğende, cansız dostlarına değiyordu ister istemez. Bir kedi yalanarak baktı gözünün içine. Yavaşça karardı dünya; başı da dönüyordu. Son kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı, bir de yeşil yosunu.

İşte tam o sırada eğilip aldım onu, yürüdüm deniz kenarına. Bir öpücük kondurdum başına. Sade bir törenle saldım denizin sularına. Bir an öylece baka kaldı, sonra sevinçle dibe daldı gitti. Teşekkürü de ihmal etmemişti, birkaç değerli pulunu avuçlarımda bırakarak. Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme: "Neden yaptın bunu?" diye sorar gibiydiler.

"Bir gün" dedim, "Bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük balık kadar çaresiz, son ana kadar hep bir ümidim olsun diye."

Ümidinizin kalmadığı anlarda, bu hikâyeyi düşünüp, teselli bulabilirsiniz.

Muhafazakarlık

Günümüzde bilgiye ulaşmanın ne kadar kolay olduğunu internetle öğrenmiş oluyoruz. Bir taraftan da neyin doğru, neyin yanlış olduğunun sağlamasını da yapacak güvenilir bir kaynağa nekadar da gereksinim olduğu ortada durmaktadır. Meseleleri çözmek, anlamak ve kavramak o kadar da zordur. İyiyle kötü, güzelle çirkin, doğruyla yanlışın içiçe girdiği, ne idüğü belli olmayan bir iksir gibi sunulan zehir, ifrit elyile mikserlenerek hazırlanmış ve altın bir kabta sunulmaktadır. Ne yazık ki doğru düşünme mantığını yitirmiş, bilgisiz, deneyimsiz, aklı selim olarak algılayamadığımız meselelerin içinde boğlmuş gibiyiz. Sanki; yıldızı olmayan bir gökyüzünün karanlığında, vahşi bir ormanda yolunu arayan, kendisine de yabancıl, korunmasız bir insan haleti ruhiyesindeyiz.

Makul olmlak ya da olmamak, aklı selimle ilgilidir. Aklı selim sahibi olmak da iyinin, güzelin ve doğrunun ilkeleriyle temellendirilmesi gerekmektedr. Makul olan aynı zamanda korunan, muhafaza edilmesi gereken değerlerdir diye düşünebiliriz. Oysa iyi, güzel ve doğrunun kendi ilkeleriyle değerler manzumesi olduğunu bilmemze rağmen, sadece kişinin kendi iradi insiyatifine girdiği zaman, her zaman iyi sonuçlar alınmamaktadır. Onun kendi ilkeleri ahlaki temellere bağlı olsa da, asıl olan yasal düzenlemelerin ta'diliyle bu değerler muhafaza edilebilmelidir. İşte muhafazakarlık bu püf noktayla şekillenerek makul olma değerlerini nesiller boyunca insanlığın taşıyabildiği değerleri etik ve estetik değerler olarak niteleyebileceğimiz bir giysidir.

Muhafazakarlığı genelleme yapack olursak; iyi, güzel ve doğrunun tartışılmıyacağı, herhangi bir karanlık noktası olmayan, tamamen fıtri ve yaratılışa uygun, insanlık onurunun temelini teşkil eden değerler manzumesidir. Hfız, hafız, Hafıza, muhafaza, muhafız, mahfaza gibi kelimeler aynı köten gelmektedir. Bilgisayar kullanıyoruz. Bilgisayarımızın bir hafızası var. Türkçede buna ayrıca bellek de diyoruz. Hafıza demek bilgilerin saklandığı bir disk yada diskettir. Aslında hafızayı bir bilgi ya da belge deposu diye anlamka yerine bilgi ve belgelerin korunduğu bir kavram olarak düşünmeliyiz. Çünkü bilginin ve belgenin saklanma nedeni öneminin ön planda olmasıdır. Dolayısıyla muhafazakarlık da, iyi, güzel ve doğrunun öğrenilmesi, bilinmesi, anlaşılması, kavranması ve hayatımızda bir yaşam felsefesi olarak yer edinmesidir.

Muhafazakarlık; insanların çoğunun buluştuğu noktaların çıkış noktası, alışıldık düşünceler, davranışlar, değerler, beğenilerdir. gibi düşünebiliriz. Fakat bu mantık doğru gibi görünse de, bu fikir ancak tahrif edilmiş değerleri yaşayan toplumların körükörüne inandığı, doğmatik düşüncenin ürünüdür diye algılanabilir. Müslüman toplumların İslamın temel ilkeleriyle bağdaşmayan fasit örf dediğimiz yaşam biçimlerini de muhafazakarlık olarak niteleyebilirler. Oysa muhafazakarlığı İslam'ın temel ilkeleri, Kuran ve Sünnetle algılayabildiğimiz, anlayabildiğimiz ve kavrayabildiğimiz ölçüde hayatımızda değerlendirebiliriz. Çünkü beyaz beyazdır. Siyah da siyahdır. Hayatın grileri de vardır diyemessiniz. Biz beyazdan yanayız. Siyahı temsil edemeyiz. Beyaz iyinin, güzelin ve doğrunun doruk toktası bir değerdir. Siyah; kötünün, çirkinin, yanlışın bir yansımasıdır. Muhafazakarlık kirliliği kaldırmaz. Bir bardak suya bir damla mürekkep damlatırsanız, su mürekkebi yutar.. Belli bir damlaya kadar su mürekkebi yutabilir ama sıra öyle bir damlaya gelir ki, o damla suya düşünce su masmavi kesilir! Sözün kısası muhafazakarlığı ancak mtedeyyinlik kriterlerinde şekillendirirsek bir değer kazandırır.

Birkaç kısa yazı



BARIŞCIL BİR DÜNYA

Seversen, sevilirsin. Döversen, dövülürsün. söversen, sövülürsün. Bu şartlı cümleleri çoğaltmak mümkündür. Bir arap atasözü "Men dakka, Dukka!.." "Kim ki kapıyı çalarsa, kapısı çalınır!.. " anlamına gelen bu söz insanlara; kişinin yaptığı herşey, mutlaka bir şekilde karşılığını kendisinde bulacaktır uyarısı yapıyor. Her yapılan iyilik, iyiliklerle karşılık bulacaktır. Her yapılan kötülük de bumerang gibi kötülük yapan kimseye geriye dönecektir. İlahi adaletin hikmeti sebebi apaçık görülmektedir. Bir türk atasözünü de burda değinelim; " İyilik yap, denize at, balık bilmesse Halik bilir." Kul iyilik yapmakla emredilmiştir. (Emri bil ma'ruf) Yine kululun kötülük yapmaması istenmiştir. (Nehyi anil münker) Kişi fikriyle, zikriyle hayatını iyilik üzerine kurmuşsa, barışcıl bir dünyaya adım atmış demektir. Barışcıl bir dünya; iyiliklerin, güzelliklerin ve doğrulukların hüküm sürdüğü bir dünyadır. Bu dünya sevginin, saygının, hoşgörünün, yardımseverliğin, fedakarlığın ve dayanışmanın var olduğu bir dünyadır.

***

MÜTEVAZI BİR HAYAT

Mevlana hazretleri bir gün işlerine bakan kimseye “Bugün evde ne var?” diye sormuş, “Hiç birşey yok efendim” cevabını alınca “Oh çok şükür evim Peygamber evine benzedi...” buyurmuştur. Allah'ın verdiği tüm nimetler için hamdetmek, şükretmek gerekiyor. Varlığın değerini yoklukla daha iyi anlayabilyoruz. Bugün bizde olmayan bir şey komşumuzda olabiliyor. Komşumuzda bugün olmayan bir şey de bizde mevcud olabiliyor. Bunun da bir hikmeti sebebi olmalı. Yoklukta bile hamdetmek, kanaat etmek, var olanı yok olanla paylaşmak gibi ulvi duyguları tatmamız gerekiyor. Değil mi ki; nefes alıp veriyoruz. Yaşıyoruz demektir. Yaşadığımız sürece hamdetmeliyiz. Şükretmeliyiz.

***
BİRLİK VE KARDEŞLİK

Birlikten kuvvet doğar. Köylerde kurulan kooperatif binalarının ön cephelerindeki duvarda yazılarıdır bu atasözü. Nedense bir türlü bir araya gelerek kooperatifleşme yeterli güveni ve güvenceyi verememiştir bizim topluma. İstisnaları ayrı tutalım. Bir dönemin yapı kooperatiflerinin furyasını biliyoruz. Ne yazakki binlerce aile mağdur olmuştur. Buna benzer, bankerler, holdingler, bankalar ve borsalar nice yatırımcıların canını yakmıştır. Her ne yaparsak yapalım; kardeşliği tesis edelim. Yüce kitabımızda Cenabı Hak "Ancak müminler kardeştir." diyor. Bununla da kalınmıyor; "Allah'ın ipine hepiniz birden sımsıkı sarılın." deniyor. Birlik ve kardeşlik özellikle bize güç verecektir. Böyle bir toplumda bir kardeşimizin burnu kanasa, bütün toplum olarak bizlerin de bu sızıyı yüreğimizde hissedecek bir yapıda olmuş olacağız. Çünkü hepimiz birimiz için, birimiz de hepimiz için var olmuş olacağız.

***
İNSANİ..VİCDANİ..AHLAKİ

İnsan mahlukatın içinde mükemmel biçimde yaratılmış olanıdır. Ve insan en iyilere layıktır. İnsanın hem dünyevi, hem de uhrevi bir boyutu vardır. Hayat ve ölüm arasındaki çizgi her zaman bir ibret vesilesidir. Yaptıklarımızdan ve yapmadıklarımızdan bir gün hesaba çekileceğiz. Bizden iyi bir insan, iyi bir kul olmamız istenmiştir. Biz insanoğluna akıl gibi büyük bir nimet verilmiştir. Yol gösterilmiştir. Kitap gönderilmiştir. Muhakeme yeteneği ile donatılmışızdır. İrademizi iyi yönde kullandığımızda kurtuluş vardır. Huzur ve mutluluk vardır. İnsani, vicdani, ahlaki bütün değerler inandığımız ve teslim olduğumuz yüce dinimiz İslam'da mevcuttur.

Bilinçli toplum

Yazı yazmak bir konsantrasyon işidir. Yazı yazmak ve bir işe yaramak bir disiplin işidir. Yazı yazmak iyj, güzel ve doğru kavramlarının bilincinde olmak bir inanç ve gönül işidir. Hergün gerek yazılı basında, gerek internette binlerce yazarın düşünce ve görüşlerini belirten günümüz meselelerine el atan yazarları görürüz. Ne varki bir yazar hangi inanç ve dünya görüşüne sahipse o açıdan meselelere yorum getirecektir. Her kalem erbabı iyi, güzel, doğru kavramlarını kendi felsefesine göre şekillendirecektir. Asıl mesele bilinçli toplum olabilmek mefkuresidir. Bilinçli toplum birbirini etki alanına alacak, tek bir güç, tekbir yürek olabilme şiarıdır.

Yazımızın başlığına dikkat edersek bilgiyle bilinç kelimesini birbiriyle irtibatlandırdık. Ne yazıkki herkesin dilinde bilgi toplumu olmak vardır. Hiç bir zaman bilinçli toplum amacı dillendirilmez. Oysa her kafadan ayrı ayrı sesler çıkmaktadır. Herkes her meseleyi kendince yorumlar. Bireyciliği esas alır. Bireycillik bir bcakıma enaniyettir. Bireycilik bencillik çukurudur. Ama bilnçli toplum olma bireyciliği reddederken bireyi esas alır ve onu toplumculuğa götürür. Toplumculuk "Birimiz hepimiz.. Hepimiz birimiz için" düsturuna göre hareket eder. Kentlilik de bunu gerektirir. Aksi halde kaos hüküm sürer. Anarşi, terör, anomi cehaleti yenmekle hallolmaz. Bilakis bilgi öğretime yarar, öğretim de eğitime destek verir. Milli Eğitim sisteminden anlamak istediğimiz talim ve terbiyenin birarada olduğu maarif sistemimizdir. İşte o zaman ilim irfan sahibi olmak anlam kazanacaktır. Uzun lafın kısası kelime ve kavramların nihai anlamı kolayca anlayabileceğimiz ve alğılayabileceğimiz bir mantık silsilesi içinde olması gerekir.

Çağımız bilişim çağaı. Ohh! Ne kadar sevinsek azdır. Bilişim internetle zirveye çıkmıştır ama, bu gerçeğe sonsuz bilgi zenginliği mi desek, yoksa bilgi kirliliği mi buna karar vermeliyiz. İşe yaramayan bilgi hafızada yüktür. Yüreklerde pastır. İşe yaramayvn bilgiden Allah'a sığınırız. Ve diyoruz ki; işe yarayan bilgiyle bilgi toplumu, bilgiyi doğru uygulamaya sokarak da bilinçli toplum oluşturmalıyız. Bilinçli toplum etik ve estetik değerlerj içinde barındıran ve üonlarla yaşayrak bir hayat tarzı oluşturan duyarlı ve tutarlı olma halidir.

25 Ekim 2009 Pazar

Besmele.. Hamdele.. Salvale...


Haftasonu tatili olması münasebetiyle 'Din kültürü ve ahlak bilgisi' öğretmenliği yapan iki genç ziyaretimize gelmişti. Her zamanki gibi sohbetimiz eğitimimizin sorunları üzerine yoğunlaşmıştı. Yanlarında getirdikleri 'İbadetlerimi öğreniyorum' isimli bir kitaba göz attık. Diyanet bu kitabı bastırıp Milli Eğitim yoluyla ilköğretim Okullarında  görev yapan Din kültürü ve ahlak bilgisi' öğretmenlerine ücretsiz olarak göndermiş. Bizim de İletişim alnında birkaç söz  söyleme hakkımızın olduğunu düşündüğümüz için, kitabın kritiğini onlarla birlikte yapmış olduk. Kitap temiz bir baskı ve renkli çizimleriyle özenle teknik çalışmaları yapılmış. Yine de bir iki püf nokta üzerinde durmamız gerekiyor; bunlardan ilki kitabın adı 'İbadetleri öğreniyorum' ismini taşıyordu. 

Mutlaka ibadetlerle  ilgili ana hatlarıyla bilgiler verilmekte olsa  da, salt ibadetlerin dışında da bilgiler içermekteydi. Bu vesileyle kitabın adının  'İbadetleri öğreniyorum' başlığı yerine 'Dinimi öğreniyorum' olsa daha isabetl olmaz mıydı? İkinci püf nokta; kitabı resimleyen ressamın çalışmaları ve kitap metinleri aynı zamanda da CD olarak da verilmiş. Lakin kitap montajında namaz kılan çocuğun resmi  tersmonte  edilmiş. Çocuk ayakta kıyam halinde sağ eli sol eli üzerinde olması gerekirken baskılı kitap halinde önümüzde sol el sağ elin üzerinde durmaktadır. 

Düşünebiliyor muyuz bu kitaptan milyon adet basılsa! Yazık kontrol de edilmemiş. Asıl bu yazımızın başlığına gelirsek; İslam kültüründe bir kitaba, hatta bir kitabın bir faslına başlarken bile mutlaka "Besmele, Salvale ve Hamdele olarak adlandırdığımız bir giriş vardır. Önce besmele çekeriz. Sonra Alemlerin rabbi olan yani alemlerin terbiyecisi olan Allah'a hamd ederiz. Sonra da peygamber efendimize, ailesine ve ashabına salat ve selam getririz... Ne yazık ki çocuklarımıza dinimizi ve ibatetlerimizi öğreten ve bir başlangıç mesabesunu teşkil eden bir kitaba ve bir çalışmaya   'Besmele"yi koymaktan çekiniriz.  

Kitabın grafik ve mizampajıyla ilgili söylenecek  şeyler de var ama bu son yazdıklarım yeter de artar bile. Bir taraftan ibadetlerimizi öğretmeye çalışacağız. Bir taraftan besmelesiz işe başlayacağız! Her iş ehil kişilerin elinden çıkmalıdır. İlimsiz ne din olur. Dinsiz  ne ilim. Sürçü lisan ettiysek affola...

24 Ekim 2009 Cumartesi

Bihi

Herşeye besmeleyle başlamak gerekir. Biz de ilk kez bir blog sahibi oluşumuz nedeniyle öncelikle Allah'ın adıyla ilk yazımızı okuyucularımızla paylaşmak istedik. Eski metinlerde ve mektuplarda besmeleyi "Bihi" kısaltma kelimesiyle hatırlatmışlar. "Bihi" arapçada O'nunla  anlamını içermektedir. Yani Allah'ı hatırlayarak her işe başlanmış. Bi arapçada harficerdir. İle anlamını taşır. Hi de O anlamını taşır. Kısacası Besmelenin en kısa yazılım biçimidir desek yeridir. "Bismillahirrahmanirrahim" bir cümledir. Her işe başlarken "Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla" başlarım demektir. Bu başlangıç yazımızda her zaman rastlamadığımız, hatta bilmiyenlerimizin olduğunu varsayarak "Bihi" kelimesini paylaşmak istedik.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...