İzleyiciler

30 Haziran 2011 Perşembe

Yaşamak için umut etmek gerek..


Umut etmek mutluluğun ilk adımı olarak düşünülmelidir.  Umut etmek inancımızın temel ilkelerinden olup, aynı zamanda yaşama inancımızı her tür olumsuzluklara karşı koruyan ve güçlendiren bir panzehirdir. Umut etmek; doğruluk, iyilik ve güzellik değerlerinin bir bütün olarak yürekten istenmesidir. Kim ki hayatı boyunca yanlışlardan doğruluklara,  çirkinliklerden güzelliklere,  kötülüklerden iyiliklere koşarsa, umut ettiklerinin karşılığını bulma hakkına da sahip olabilecektir. Umut etmekle inandığını yaşamak, inandığını yaşamakla umut etmek arasında birbirine girmiş değerler bağlantısı vardır.

Bir insanın umut ederek yürekten inanması,  inandığı değerler üzerinde ömrünü geçirmesi, ömrünün en zor anlarında ve olumsuzluklarında bile, olan biteni hayra yorması demek, kendisini yüce Allah'a teslim etmesi ve vekil tayin etmesi demektir. Ancak o zaman kişi bütün benliğinde kendini var eden değerlerle güçlenerek muradına erecektir. Umut ederken kişinin sabırlı olması, hakkı ve hakikati bilmesi, yaşaması ve savunması, bunun yanında sıkıntılara karşı sabretmesi ve sabrı tavsiye etmesi esastır.  Bununla birlikte umut etmek kişinin inancından yaşantısına kadar, her haliyle yüce bir değere kendisini vermesidir.

Umut etmeliyiz. Umut ederken de önce kendimizi gözden geçirmeliyiz. Kendi hatalarımız neyse onları bilip düzeltme yoluna gimeliyiz. Bizim bir nimet ve lütuf olarak kabul ettiğimiz varlıklarımıza da sahip çıkabilmeliyiz. Ahengimizi arttıran değerlerle bir hayatı talep ederken, ahengimizi bozan unsurlar ve olumsuzluklardan kaçınmalıyız. Eğer üzerimizde bulunan olumsuzluklar varsa, biran önce ondan kurtulma çareleri aramalıyız. Aynı zamanda destek almayı ihmal etmemeliyiz. Aksi takdirde umut etmenin karşılığı eli kolu bağlı olarak çaresiz kalmaktır. Böylece yalnızlığın kısır döngüsü içinde boğulmamız kaçınılmaz dolacaktır. Umut etmek için inancımızın gereğini olan nebevi bir hayatı sürecek olursak, hem mutlu oluruz hem de mutlu yaşarız. Ya gerçekten ruhumuz dipdiri olarak huzur bulacak, ya da kendi kendimizin sanki düşmanıymışız gibi ruhumuzu yaralayacağız. Sözün kısacası; eğer gerçekten yaşamak istiyorsak umut etmeliyiz., Umudumuzu Allah'tan kesmemeliyiz. Umudumuz varsa bizim için yaşam hakkı demektir.

Profösör 

28 Haziran 2011 Salı

Miracı gönlümüze nakşedelim..


Ne büyük saadettir ki bizler Rabbimizin "Habibim!.." dediği son peygamber Hz. Muhammed Aleyhisselamın ümmetiyiz. Bu ne büyük saadettir bize ki, yaşamış tüm insanların geçmişini bilerek ve yaşananlardan ders alarak, Hak din İslamiyet'in nuru altında son nefesimizi vereceğiz. Resüllah Aleyhisselam bu kutlu gecede Cenab-ı Hak’kın daveti üzerine semaya ve ilahi huzura yükseldi. Beş vakit namaz bu gecede bizlere farz kılındı. Rabbimizin bizlere müjdesi geldi.. Allah'a şirk koşmayan herkes cennete girebilecekti. Bundan büyük bir müjde olamazdı. Hepimiz böyle kutlu bir gecenin feyzini hissederek ve yaşayarak geçirelim. Yaşanılanlar ne olursa olsun tövbe ve istiğfar ederek Rabbimizin rahmetine sığınalım. Bundan sonraki yaşantımıza da dikkat edelim. Son nefesimizde Rabbimiz rızasını kazanmış bir kul olarak bu dünyadan göç edelim. Peygamber Efendimizin halkasında hepimiz yerimizi alalım. Tüm insanlık için dua etmeyi unutmayalım. Kandiliniz mübarek olsun.


Yazan : Aѕαннαяα  / Çizen : Profösör




Ülkemizde ve yurtdışında İslam Tasavvufu konusunda, takdire şayan çalışmalarından dolayı kendisiyle gurur duyduğumuz, değerli Cemalnur Sargut hanımefendinin öğrencileri tarafından hazırlanan, İslam tasavvufu alanında "e-dergi" olarak yayın yapan "Her Nefes" dergisi, bu ayki sayısında Mirac kandilini işlemiştir. Bu haberi bütün blogger dostlarımızın bilgilerine sunuyoruz.

23 Haziran 2011 Perşembe

Öğretmenlerimiz anne ve babalarımızdan bile önemlidir


Okullar kapandı. Öğrenciler tatili hak ettiler. Bir öğrencinin karne alırken öğretmenine yazdığı kısa bir notu sayfamızda paylaşmak istedim. Bütün öğretmenlerimizin önünde saygıyla eğiliyorum. Onlar bizim hayatımızla ilgili doğrulukları, iyilikleri ve güzellikleri kurguluyorlar. Beşinci sınıfa giden Burak, iki öğretmenin arasındaki farkı, iki sınıfın temizlik değerleriyle ölçebiliyor. Temiz ve kirli sınıfta temizlik değerleri, doğruluk değerleriyle çelişmez mi? İyilik ve güzellik değerleri ancak temiz sınıfta ders gören öğretmen ve öğrencileriyle anlaşılır.

Sevgili öğretmenim.. Ne yazacağımı bilmiyorum. Sizin bize verdiğiniz emekler o kadar çok ki, hangisinden başlayıp teşekkür etsem acaba diyorum. Öğretmenim!.. Ben hayatımda sizin kadar iyi bir öğretmen görmedim. Başka sınıflara bakıyorum da öğretmeninin nasıl birisi olduğunu sınıfın kirliliğinden anlayabilirsiniz. Bir de bizim sınıfa bakıyorum; tertemiz olduğundan öğretmenimizin nasıl biri olduğunu anlayabiliyoruz. Öğretmenim sizi seviyoruz. Hayatımız sizin sayenizde iyi kurgulanıyor. Teşekkür ederiz. (İlköğretim okulu 5. sınıf öğrencisi Burak)

Profösör

17 Haziran 2011 Cuma

Mehmet Akif bebek şarkı söylüyor


Mehmet Akif şu an itibariyle tam sekiz buçuk aylık emekleyen, zaman zaman yastıklara ve duvara tutunarak ayağa  kalkmaya çalışan sevimli bir bebek.. Etrafında her ne varsa ilgisini çeken, onlara ulaşmaya çalışan, zaman zaman hırslanan bir bebek.. Eline bir şey geçirdiğinde ilgisini çekiyor, onu inceliyor, eviriyor, çeviriyor. Sonra da elindeki oyuncağı ağzına sokmaya çalışıyor ve onu  ısırıyor.. Saatlerce sessiz kalarak, aynı zamanda bir atom alimi sessizliğiyle bütün oyuncaklarını kendince dizayn edebiliyor.

Mehmet Akif Bebeğin karnı doyduğunda ve keyfi yerinde olduğu zamanlarda ise arabasında keyif çatmayı da pek seviyor. Arabaya binmek demek, dışarıya gezinti yapmaya gitmek demek olduğundan, başlıyor mırıldanmaya. Kendince bir bir notasyon yaparak şarkı söylemeye.. Mehmet Akif şarkılarını İtalyanca, Fransızca, İspanyolca, Arapça, Farsça, Türkçe, İngilizce, Rusça, Japonca, Sırpça, Yunanca söyleyebiliyor. Mehmet Akif kuş gibi.. Kuş dilinde bile şarkı söyleyebilir. Mehmet Akif keyfine göre kendince şarkı söylüyor. Biz onun ne dediğini anlıyoruz. O da bizi anlıyor. O addaya gitmek için sabırsızlanıyor. Bize bebekçe serenat yapıyor..

13 Haziran 2011 Pazartesi

Herkes çizgi çizebilir.. Herkes resim yapabilir.. Herkes mutlu olabilir...




"Aѕαннαяα " ile tam bir aydır çizgi üzerine çalışıyoruz. Benim yeteneğim yok dedikçe, ben de benim öğretmeme yeteneğim yoktur diye ona karşılık veriyordum. Nihayet çizgi çizmek için birkaç metodun olduğunu bizim de bunlardan birinin kişinin  yapısına uygun olanı seçmemiz gerektiğini anlattım. İlk aşamada öykülerde kullanabileceğimiz desen türü çizgiyle başlamamız uygundu. Hem çizeceğiz, hem de çizdiklerimizi bloğumuzda  bir öykü içinde değerlendireceğiz. Böylelikle birkaç çalışma yaptık. Ben nasıl yaptığımızı aşama aşama anlattım. O da sağ olsun beni kırmadı.

Önce bir resim üzerinde ben çalıştım. Sonra aynı resim üzerinde "Asahhara"çalıştı. İki resim arasındaki farkları ve sapmaları birlikte kritik yaptık. Bu sefer eleştiriden sonra  "Asahhara"nın çizimi daha güzelleşti. Kademe kademe geliştiğini görünce anladık ki sabır ve sabat etmenin karşılığını alabiliyorduk. Bir taraftan da sabrın meyvesinin sonradan olgunlaştığını  öğrenmiş oluyoruz.

"Asahhara"nın orjinal resmindeki başörtüsü puantiyeli bir ipek eşarp baş örtüsüdür. Karizmatik bir poz. Bu arada üzerindeki mont bir blujean. Rengi koyu olmasına karşın ben onu beyazda bıraktım. Bir de blujeain dikişlerini de belirleyince çizim kendini bir başka boyutta gösteriverdi. Önemli olan çizmek. Çizmeye ve zamanla çizginin gelişeceğine inanmaktır. Biz de çizgi ve resim yeteneğim yok diyen arkadaşlara bir teşvik olsun diye de, çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Zaman zaman sadece kendimize ait çizgi, resim ve fotoğraflarımızı bloğumuzda paylaşmış olacağız. Teşvik bizden, tevfik Allah'tandır.   

Profösör

12 Haziran 2011 Pazar

Üç bilinmeyenden Bir bilinmeyen nasıl seçilir?.. / Bul karayı.. Al parayı...


Hayatımda en mutlu olduğum günler; ramazan ve kurban bayramı günleri olmuştur.  Bayramda küsler barışır. Herkes hediyeleşir. Dertleşir. Yarenleşir. Samimi duygular paylaşılır. Çocuklar el öperler ve onlara bayram harçlığı verilir. Bayram yerlerinde harçlıklar harcanır. Şehirlerde lunaparklar vardır. Atlıkarıncalara binilir. Gondolda heyecan duyulur. Çarpışan arabalarla birbirine toslanır. Pamuk helva alınır. Şam tatlısı, simitler, lahmacunlar yenir. Gazozlar içilir. Çatapatlar patlatılır. Mantar tabancaları ateşlenir.  Dönme dolaplar döner. Macuncular çubuklara macun sarar. Foto kostüm kabinlerinde fotoğraflar çekilinir. Kovboy ve gelinlik kıyafetlerin olur.  Küçük kasnaklarla atış yapılıp hediyeler kazanılır. Langırt oynanır.  Bu arada üçkâğıtçılar bul karayı al parayı oyunu oynarlar. (Aklıma gelmişken bu oyunu bir kedi bile dâhil olabilir. Bu sayede yukarıdaki videodaki kedinin marifetini de bu sayfamızda yer vermiş olduk. Bakalım beğenecek misiniz?

7 Haziran 2011 Salı

Her yaşta el ele.. Gönül gönüle..

Ikıla sıkıla en sonunda yaz geldi diyebiliriz. Oysa önce mevsim olarak bahar yaşanırdı.  Baharın gelişi bir takım etkinliklerle kutlanırdı. Sultan Nevrus'da kırlara, korulara gidilir, yeşillikler içinde arılar, kelebeklerle, laleler ve papatyalarla iç içe bahar havası ciğerlerimizin en derin odacıklarına çekilirdi. Ne var ki bu sene sanki mevsimler birbirini itekleyerek baharı yaşamadan, yaza merhaba demiş olduk. Umarım yazı yaşamadan ve sonbaharı da atlayarak, kara kışın kucağına düşmeyiz..!
 
Her şey bir tarafa, kızımla bir bahar yürüyüşü yapalım istedik. Kıra gidemeyiz.. Tepelere bayırlara tırmanamayız.. Büyük şehirlerde arada, kuytuda, mahalle arasında bir küçük park olsa da bir nebze bu isteğimizi tatmin yoluna gidebiliriz. Nede olsa park demek, bizi fiziken ve ruhen dinlendiren bir atmosfer demektir. Ben de kızım da spor diyebileceğimiz yürüyüş kıyafetlerimizi giydik. Çantamıza gerekli malzemeleri koymayı da ihmal etmedik. Ben fotoğraf makinemi alırken, kızım da patenlerini giyerek yola koyulduk..  Tek amacımız yürüyüş yapmak, anne kız doğal bir ortamda konuşmak ve yakınlaşmaktı.

Bir taraftan yürüyüş yapıyor, bir taraftan da fotoğraf ve video çekiyordum. Taşların arasındaki küçücük bir çiçek bile bana anlam yüklüyor, bunun hayatiyetini ben ve kızımla paylaşarak, yaşama azmi ile umuta aşılandık diyebiliriz. Kızım patenleriyle kayarak önden gidiyor, uzaklaşınca tekrar bana dönerek beni karşılar gibi yapıyordu. Hem o, hem de ben birlikte mutluyduk. Kırmızı tuğla döşeli park yoluna girer girmez ağaçtan yapılmış bir kamelyaya yöneldik. Önce bir nefes alalım sonra da güç geliştirici spor aletlerinde çalışmayı yeğliyorduk. Kamelyaya oturduk.

Karşımızda oturan yaşlı teyze ve amcaya bakar bakmaz, onlar da bize gülümsediler. Arkasından  selam verip  hal hatır sorduk..  Yaşlı amca neredeyse yetmişinde vardı. Gençler kefelerde, parka gelen yok sizin gibi deyince, biz de doğal ve sağlıklı ortamları seviyoruz dedik. O zaman yaşlı amca sevindi. Benim de kahvehane alışkanlığım yok dedi. Teyze de bu sözü doğrulayan nitelikte kafasını sallayarak herkes kefelere ve çay bahçelerine gidemez dedi. Oralara paramı dayanır; bizim için bu parklar çok bile deyiverdi.

Oysa parklar eskiye göre nitelikliydi. Bu esnada parkta yemek için ayırdığı çikolatalı gofretlerden birini çantasından çıkararak kızıma verdi. Diğerini de ikiye bölerek yarısını teyzeye eliyle yedirirken bir diğer yarısını da kendisine pay ayırdı. Bize gülerek bu teyzeniz olmazsa bu parkın da anlamı olmaz dedi. Sözüne devam ederek hayatın anlamı bu teyzenizdir dedi. Sonra da bizim için vakit geç oldu, namazımızı kaçırmayalım deyip bizden izin isteyerek parktan ayrıldılar. Bir de ne görelim; evlerine yönelen bu yaşlı karıkoca, amca ve teyze el ele tutuşmuşlardı.

Profösör

1 Haziran 2011 Çarşamba

Çocuklarımız Ellerimizden Kaymasın


Yaz tatili yaklaşmakta. Çocuklarımız koca bir yılın yorgunluğunu üzerlerinden atmak için dinlenme dönemine girmekteler. Okul zamanı sanki bir yarışın içinde, ipi göğüslemek için koşturup duruyorlar. Sınavlar, not ortalamaları, proje ödevleri, notlar derken koşturmalı bir yılın ardından en çok dinlenmeyi de onlar hak ediyor. Üzerlerine yüklenen yüklerden sıyrılarak çocukluklarını yaşamanın vakti geldi. Sonunda sisli puslu, karlı yağışlı karakış giderek, yerine bol güneşli bol meyveli yaza kavuştular.. 

Her anne baba gibi öncelikle çocuklarımızın sağlıklı ve mutlu birer insan olmasını isteriz. Güzel bir hayat sürmesi, iyi bir işinin olmasına doğrudan bağlı değildir. Çocuğumuz bir uçak mühendisi olamayabilir, ama huzurlu olarak hayatını devam ettirmesi için sıradan bir mesleğe de sahip olabilir. Bizim için onların ahlaklı bir şekilde yetişmeleri ve mutlu olarak yaşamaları her şeyden daha önemlidir. Zamanımızda çocuklar öncelikle iyi ve ahlaklı bir insan olsun fikrine dayalı olarak yetiştirilmiyorlar. Çocuklarımızın iyi bir maaşı olsun düşüncesine göre kurgulanarak, çocuklarımız bir psikolojik baskı altında öğrenim görüyorlar.

Ruhsal bir baskı içinde çocukluğunu geçiren bir çocuk, sadece iyi bir maaş kurgusu ile büyütüldüğü zaman  kendisini ileride hırs, para ve kariyer üçgeninin içerisinde bulması kaçınılmazdır. Ben merkezli hayata bakıp, etrafına karşı duyarlı olma güdüsü de azalacaktır. Sağlıklı çocukluk geçirmek  demek sağlıklı toplum oluşturmak demektir. Çocuklarımızı asla başıboş bırakmamalıyız. Onları internetin ve televizyonun olumsuzluklarından korumalıyız.  İnternet ve televizyonun çocuklarımızı esir almasına müsaade etmemeliyiz. Her zaman onlar üzerindeki tasavvur hakkımızı hissettirmeliyiz.

Kendine özgüveni olan bir çocuk, her konuda da başarılı olacaktır. Çocuklarımız sevgiyi dışarıda aramamalıdır. Eğlenceyi farklı alanlarda aramalıdır. Zamanını doldurmak için kendisine zararlı olabilecek aktiviteler içerisinde bulunmamalıdır. Biz ona sevebileceği eğleneceği ve bir bilinç içerisinde olacağı program hazırlar isek, kendi kontrolümüz altında da tutmuş olabiliriz. Çocuklarımızın mutlu olması onların her istediğini yapıp, her istediğini almak demek değildir. Çocuk kendisine neyin fayda neyin zarar getireceğinin hesabını yapamaz. Sadece o anlık mutlu olmak ister. Mutlu olurda. Ama sabır ve beklemeyi öğrenemez. Nimetin değerini ölçme tartısı olmaz. Ona gösterdiğimiz her tavır onun hem kişiliğinin oluşumunda, hem de hayatına bakışında önemli değerler katacaktır.

Çocuklarımızın ellerimizden kaymasını istemiyorsak, huzurlu olarak,  arkamıza bakmadan bu dünyadan göçüp gitmek istiyorsak, çocuklarımıza hayatın değerlerinin ne olduğunu öğretmek, onların gerçek mutluluğu nerede ve nasıl bulacaklarını göstermeliyiz. Her durumda çocuklarımızın arkalarında olduğumuzu onlara  hissettirmeliyiz.
 
Fotoğraf : Asuman Özdemir


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...