Bana delisin dediler; Ben hem deliyim, Hem de veliyim dedim...
Bu bir çelişki dediler; Deli olmasam da, Delinin vekiliyim dedim.
Profösör
Fotoğraf: Hurşit Akyıl
Güneş batsa da ufukta,
Akşam iş dönüşünde, camiler, minareler, kuleler, kubbelerle yüklü tarihi yarımadadan ayrılışın hüznü perde perde çöker akşam karanlığında. Fakat Eminönü-Kadıköy vapuru seni beklemektedir teselli etmeye; vapurdasın, güvertedesin, esen iyot kokulu bir oğaz rüzgarı saçlarınla oynaşmaktadır. Mehtap koskocaman bir büyü gibi gökyüzünde parlamaktadır. Bir tarafta tarihi kadim bir hüzün, bir tarafta da denizle beslenen bir şiirin koynundasın. Sevgi nedir, şefkat nedir, merhamet nedir dersen eğer; seni seven ve seni anlayandır. İletişim bir vapur güvertesinde, çayla simitle uçuşan martılarla buluşmaktır. Tebessüm ise maziye birlikte bakıp, geleceğe birlikte göz kırpışmaktır.
Gözbebeklerini kör edecek derecede, kılıçtan bile keskin bir ışık zifri karanlık odayı aydınlatıyordu. Ömrü hayatında böyle bir şimşek silsilesini görmemişti. Arkasından öyle bir gök gürüldedi ki. Adeta gök kubbe çatırdayarak ikiye ayrılıyordu. Genç kız aslında ne şimşekten, ne de gök gürültüsünden korkardı. Onun tek korkusu sadece yalnızlıktı. Fakat bu sefer başka bir tabiyat kanunu işliyorsu sanki; gökten baraj boşanır gibi yağmur yağıyordu. Bu öyle bir yağmur ki; pencereden sokağa baktığında sokakta seller akıyordu. Şimşek habire çakıyor; habire gök çatırdıyor, habire yağmur yağıyor, bir nefeslik bile ara vermiyordu. İçinden eyvah dedi. Sanki beklenen kıyamet buydu. Kıyamet böyle kopacaktı. Birden içi ürperdi. Bu yaz gününde vücudu üşüdü sanki. Belki de genç kız yalnızlığını daha derinden yaşıyordu. Korku içini bürüdü. Ağlamaya başladı. Yalnızdı, yapayalnızdı. Bu sefer haykıra haykıra ağlamaya başladı. Oysa nice arkadaşları vardı. Hepsi de yüzeysel ilişkilerdi. Çıkar ilişkisi vardı. Sadece bir arkadaşıyal duygusal bir bağ kurmuştu. Bu genç kız karıncaları bile düşünürdü. Karınca yuvalarına su bastığını, bütün karıncaların telef olabileceğini düşündü. Bir o kadar sokakta yaşayanlar, evi barkı olmayanlar. Ya da mahsülünü tarlada yitiren kavruk anadolu insanlanlarını düşündü. Bu kadar duyarlı olmalı mıydı!.. Her şey takdiri ilahidir diye düşündü. Sadece içinde sindiremediği şey, çok sevdiği, çok güvendiği arkadaşım ve dostum dediği kişinin onu terketmesiydi. Arkadaşım ve dostum dediği kişi, bir duygu seline kapılıp yok olup gitmişti. Belkide onu kontrolsüz bir sel ve bir anafor denizin dibine çekmişti.
Kelimeler yanlış kullanılır, kavramlar birbirinin yerine geçerse, iletişim kördüğüm olmuş demektir. Bir kelimede sehven bir harf eksikliği ya da yanlış kullanımı bile, insanın başına ne işler açılacağını söylememize gerek yoktur. Zaman zaman "Ben bunu demek istememiştim... Siz beni yanlış anladınız" ya da "Yanlış anlaşıldım" diyerek anlatmak istediğimizi başka cümlelerle tasih etme yoluna gideriz. Bir harf cümlenin manasını bütünüyle değiştirebilir. Cebirdeki parentezin dışındaki bir eksi işareti, parantezin içihdeki bütün artı ve eksi değerleri tam tersyüz değiştirebildiği gibi, aynı şekilde bir harf de olumlu bir cümleyi olumsuzluk haline çevirebilir.
Dünyayı büyük devletlerin yönettiğini söyleriz; fakat asıl bunların arkasında sömürgeci büyük ailelerin birlikteliğini de görebilmeliyiz. Bütün lobiler, büyük ailelerin öngördüğü sömürgeci politikaların gerçekleşmesi için gereken her tür müdahaleyi yapabilmektedirler. Dünyada doğal afetlerin dışında, insanlığı tehdit eden her olay, bir anlamda daha önceden planlanmış, programa alınmış bir realitedir. Kimse kafasına göre siyasi bir hareket içinde bulunamaz. Hiç kimse büyük ailelerin iradesi dışında politikalar geliştirerek ülkesini yönetemez. Sadece kendisine tanınan siyasi özgürlükler içinde ağzını açabilir. Ne zaman ki; ülkelerde milli menfaatleri koruyan, sömürgecilere kafa tutan bir bir siyasi oluşum olur, etrafına özgürlük ve tam bağımsızlık aşılamaya başlar, peşinden milyonları sürükler, o zaman malum çevreler harekete geçer. Her türlü müdehaleyi, her mecrada gösterirler. Halkı ayaklandırmak için her türlü pravokasyonu da devreye sokarlar.
Doğal olarak insan olmamız ve hepimizin aynı zamanda insanlık ailesinin birer üyesi olduğumuzu unutmamalıyız. Bütün dünya insanlığı aslına rücu ederse, Adem ile Havva'dır. Adem ile Havva da bütün insanlıktır. Bu çerçeveden bakacak olursak, dünyanın neresinde, ne şekilde yaşarsakyaşayalım, insani ve vicdani olarak birbirimizden sorumluyuz. Kur'an da "Ey insanlar!.." diye hitab eder ve evrensel mesajını verir bizlere. Bize sorumluluklar yükler. İnsan olarak yücelmemizi ve bizi cennetiyle onurlandırmasını ister. Bize nimetler verir. Hidayetiyle bizi aydınlatır. Cehaletten bizi ilme, irfana ve kardeşliğe çağırır. Bu iletişim dili aynı zamanda bir gönül dilidir.