Benimkisi biraz kendimden, biraz kentli kimliğimden
uzaklaşmaktı. Çocukluğumun geçtiği coğrafyada nefes almaktı... Unutamadığım çocukluk hatıralarımın
depreşmesiydi belki de bu. Belki masumiyetimi doğada arayışımdı. Belki de bu bir
maceraydı ruhumu okşayan, gençlik yıllarımdan kalan. Yürünecek yol var;
dağlar, ovalar, yaylalar. Güneş var ısıtacak beni; bulutların arkasında
saklanan ve benimle körebe oynayan... Beni gölgeleyen var, yukarıda başımın
üstünde yeri olan bulutlar. Bir yılı dörde böldüm; üçer ay, üçer ay... Üç aylık zaman diliminden birini
kendim için ayırdım... Kendimi çok özel bir parentez içinde buldum. Bu geçirdiğim üç aylık zaman diliminde sanki ben, bir masal kitabının sayfalarında yeniden hayat buldum.
Profösör
Fotoğraf: Gazeteci yazar, fotoğraf sanatçısı Hurşit Akyıl
2 yorum:
Ne mutlu size..
Ben de ömrümü orman ve derenin olduğu insanlara ne çok uzak ne çok yakın ama illa ki doğayla iç içe ve içindekidi canlılarla iç içe bir yerde yaşamayı çok isterdim/istiyorum ve dua ediyorum.En azından doğanın içinde O'nu düşünerek aklımı tüm dünyevi şeylerden uzaklaştırmış olarak bu Dünyadan gitmeyi çok isterim...
Ara sıra insanın kendisiyle tabiat içinde buluşması gerekiyor. Kent kültürüyle bile başlıbaşına birsendrom. Melez bir anlayış. Kaos. Kargaşı. Adabı muaşeretten uzak. Belki kirlenmişlikleri doğada yok ederek, tekrar kenti yaşanabilecek değerlerle buluşturmak, aklıselim ve yürekli insanların işi. İnanca dayalı bir gönül uygarlığı, belki de daha fıtri bir yaşamın kodlarını verir bize.
Yorum Gönder