Beşer olmamız hasebiyle, bir çok zaaflara yenik
düşebiliyoruz. Önemli olan neye meyilli olduğumuzu bilmek, zaaflarımızı
farkederek, nefsimizi terbiye etmek için azami gayreti göstermektir. Beşeri
zaaflarımızdan biri de kıskançlık yani haset etmektir. Bir başka deyişle
çekememezliktir. Oysa her insanın birbirinden farklı olarak özellikleri,
yetenekleri ve üstün tarafları vardır. Çünkü her insan bedenen ve ruhen yaratılış
olarak farklıdır. Kimimiz kısa boylu, kimimiz uzun boylu, kimimiz siyahi,
kimimiz beyaz, kimimiz sarı ırktan olabiliriz. Sosyal hayatta da zengin fakir,
mevki sahibi, işçi patron, sağlıklı sağlıksız gibi birbirinin zıddı olan
niteliklere sahip olabiliriz. Esasen
bize lütfedilen özelliklerimizi bilmemiz, geliştirmemiz ve bunu hem
kendimiz için, hem de çevremiz için kullanmayı bir erdem olarak
görebilmeliyiz.
Ne yazıkki toplumumuzda birbirini kıskanma ve çekememezlik
hastalığı her alanda kendini göstermektedir. Sağlam bir bünyede ortaya çıkan
herhangi bir hastalık, peşinden diğer hastalıklara da davetiye çıkartıyor.
Şeker hastası olan bir kimse, her an için bir kalp hastası, bir böbrek hastası,
bir tansiyon hastası olmaya namzettir. İnsan nefsi böyle bir şeydir. Kıskançlık
ve çekememezlik zaafına düşen bir
insan, aynı zamanda diğer nefsani zaaflara namzettir dememiz yanlış olmaz.
Bütün nefsani zaaflardan kurtulmamız için, dört elle Kuran’a sarılmalı ve
Peygamberane bir hayat yaşamamız gerekir.
Cenabı Allah “Kıskandığı vakit haset eden kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım de”
buyuruyor. Kıskançlık ve haset felaketler getirir. Çünkü kıskançlık hayra değil,
şerre delalet eder. Nitekim Kabil ile Habil arasındaki kavga kıskançlığa
dayanıyordu. Sonuçta Kabil, kardeşi Habil’i katletmesiyle insanlık tarihinde ilk cürüm
işlenmiştir. Bu da gösteriyor ki; kıskançlık ve haset sadece sıradan bir kötü
duygu değil, insanı cehenneme kadar götürecek hırsı da, intikamı da içinde
barındıran komplike bir kötü eylem ve istenmeyen ahlaki davranıştır.
Bizde olmayan, olması mümkün görünmeyen bir takım yetenek ve
kazanımları, başkasında görerek kıskanmak, başkasının başarılarını takdir
etmemek, iyi taraflarını görmemek ve kötülemek bir anlamda çekememezliktir.
İnsan önce kendini tanımalı ve kendi yeteneklerini bilmelidir. Eğer başkasında
gördüğü yetenek ve hasletlerin kendinde de bir nebze olduğunu düşünüyorsa,
yeteneklerini geliştirecek, çok çalışacak, gayret edecek, sonra da “Allah’ım
bana yardım et!..” diye dua edecek. Sadece çalışmak yetmez; aynı zamanda Allah’ın
inayetine sığınmamız gerekir. Elbette toplum tarafından takdir edilen insanlar
özenilir, ve gıpta edilir. Asla kıskanılmamalıdır. Rekabet içinde de olsak
birbirimize başarılar dilemeyi ihmal etmemeliyiz. Kıskançlık içinde olanlarımız
varsa da, bunun ruhi bir hastalık olduğunu bilmeli, bundan kurtulmak için de
bütünüyle ahlaki terbiye ve tezkiye içine girmelidir. Bu durumun tıbbi yönü var
ise, günümüz hekimlerine başvurması da gerekebilir.
Bir Hadisi şerifte “Sakın haset etmeyiniz. Zira haset, ateşin
odunu yediği gibi, sevapları ve iyilikleri yer bitirir.” buyruluyor. Kurtuluşumuz
için sevap işlememiz gerekiyorsa, bütün günahlardan uzak durmalıyız. İyilik
yaptıkça da kötülüklerden korunaklı hale geliriz. Nefsin zaaflarına karşı savaş
hali, bizi daha çok Allah’a yaklaştırır. Onun rızasını kazanmak için şeytanın
vesvesesine ve tuzaklarına karşı tedbirli olmak suretiyle; kıskançlık, haset, çekememezlik gibi
diğer zaaflara da düşmemiş oluruz.
Niyazi Özdemir