Hepimiz geçmişimizle yüzleşiyor, hepimiz geçmişimizle zaman zaman hesaplaşıyoruz. Geçmişimizle yüzleştikçe de aydınlanıyor ve arınıyoruz. Yüzleşme ve hesaplaşma demek, yenileşme ve gelişme demektir. Geçmişle ilgili, bizi ağırlaştıran, hantallaştıran, umudumuzu kıran, bizi kendimizle yabancılaştıran bütün tortuları üzerimizden atmak demektir. Geçmişimizle hesaplaşmak ve yüzleşmek demek; kuş gibi hafiflemek demektir. Geçmişimizle yüzleşmek demek, geleceğimizi belirlemek, geleceğimizi umut ettiğimiz gibi tasavvur etmek ve tasarlamak demektir. Geride bıraktığımız her yaşanmışlık, olumlu ya da olumsuz biriktirdiğimiz birikimler, insan hayatı için birer yön tayin edici unsundurlar. İnsanın olgunlaşması, pişmesi ve kemale ermesi için acı, ıstırap, sıkıntı, darlık ve çaresizlikler içinde insanlık sınavını isyan etmeden geçmesi demektir. Aynı zamanda bu zamana kadarki hayat mücadelesinden, sapasağlam çıkabilmesi demektir.
Doğal olarak insan, anneden doğar doğmaz kirli bir dünyayla yüzleşir. Ne yazık ki bu kirli ve kirletilmiş dünya ile ilk yüzleşmesini yaparken doğar doğmaz, ağlayarak da ilk tepkisini vermiş olur. Bir bebeğin masumiyeti daha ilk baştan, bu kirli dünyayı kaldıramaz. Ancak bir bebek sadece anne kucağında sakinleşir. Anne kucağında mutlu olur. Anne kucağında huzur bulur. Anne kucağı sevgidir, şefkattir, merhamettir. Bebek daha doğuştan dürtüsel bunun olarak bilincindedir. Ağlamasını da gülmesini de bilir. Onun için insan mutluyken gülen, mutsuzken ağlayan bir varlıktır. Dünya öyle bir dünyadır ki, insanın huzur ve mutluluk duyacağı bir yer olması gerekirken, hiç bir zaman rahata kavuşamayacağı emanet bir yerdir. İnsanın asıl yeri, nereden geldi ise oraya dönüşündedir.

Profösör