Kuran'da işaret edilen en önemli nokta kişinin Allah
karşısında haddini bilmesi, azemeti karşısında da boynunu bükmesidir. En büyük
cihadın nefis terbiyesiyle ilgili olduğunu bildiğimiz için, silahımızı da
nefsimizi terbiye etmede ve onu diz çöktürmede kullanırız. İrademizi
iyiliklerden, güzelliklerden ve doğruluklardan yana kullanırız. Bütün mesele
hayatımızı Kuran'a göre düzene sokmamızdır. Öğrendiklerimiz konusunda ehil ve
liyakat sahibi kişilerden olursa, gönül rahatlılığıyla o bilgiye teslim oluruz.
Herşey Kuran'da belirtildiği gibi apaçık ortadadır. Biz de yaptıklarımızın iyi
ya da kötü oluşunu fıtraten mevcut olan vicdanımızda da hesabını veririz. Doğru
bilgi edinmek, öğrendiklerimizi konusunda otorite olan hocalarımızın günün
meselelerine İslami açıdan bakışlarıyla sağlamasını yaparız. Madem ki günümüz
bilim ve iletişimin ortak noktası ve bilişim çağıdır, bunu bilinç çağına
taşıyabilmemiz ancak Kuran'la nurlanmamızdır. Bugünkü dünyada artık bir bilim
adamının çalışmaları tek başına birşey ifade etmemektedir. Oysa ilmi gelişmeler
her konuda ilim adamlarının ortak gayretleriyle ortaya koyduğu değerler, ilmi
bir heyet tarafından tasdik edilmeli ve doğrulanmalıdır. Bir kişinin yazdığı
tefsirle, bir heyetin ortaya koyduğu tefsir arasında isabet açısından ve usül
açısından çok fark vardır. Heyet halinde yapılan ilmi çalışmalar; kişinin
takıntılarından uzak, aynı zamanda da, Kuranın işaret ettiği meşveret ve şura
kurumunun fiilen ve resmen uygulanması anlamına gelmektedir.
İslam adaleti ve hakkaniyeti getirirken bütün insanlığa
sunduğu hayat tarzı, insanlığın huzuru, mutluluğu, refahı, barışı için
getirdiği İslam Medeniyetidir. İslam sadece bir inanç meselesi ve asla
ruhbanlık değildir. Bize düşen bildiklerimizi ve öğrendiklerimizi sağlama
alarak hayatımızda uygulamaya sokmaktır. Harfler, heceler, kelimeler, cümleler
içinde boğulup kalmamaktır. Sözün özü; Allah'a ve Resül'ine inanmak, inanarak
yaşamak ve Allah yolunda hayırlı işlere koşarak Allah'ın rızasını
kazanabilmektir.
Yazan: Profösör
Fotoğraf: Hurşit Akyıl
7 yorum:
Profesör , zamanında bununla ilgili bir yazı yazma girişimim olmuştu.O konuda da fikirlerinizi önemle merak ediyorum açıkcası:)
Bu yazınız da bilgilenmem için çok iyi bir vesile oldu teşekkürler...Ki,Kuran biliyorsunuz tartışmaya ve günümüzde muaallakta kalmaya yüz tutmuş bir kitap.Kimisi diyor islamiyette felsefe yok diyor ,günah diyor ,islamiyet felsefeyi öngörmez diyenler var,felsefe dinsizlik diyenler var...islamiyet akıl mantık bilimiyse,Kuran bizim kitabımızsa nasıl oluyor da felsefeyi yok sayıyoruz,anlamıyorum:(
Şükriye Karahan@ Felsefe metodolojik olarak düşünme ve yargıya varma bilmidir. İslam dini harici felsefe yapmak, demek salim akla uygun olmayan düşünceleri benimsemek anlamına da gelebilir. Oysa İslamı ve nasları anlama adına yürütülen mantık sadece düşünmek değil aynı zamanda da hissetmektir. İlim sonsuz okyanusta bir katre damla ise, bir damla ile okyonusu tarif etmenin zorluğunu anlatmak gerekmez. Genelde felsefeciler kuşbakışı fili bir bütün ve doğru olarak tarif edemezler. Filin bacağını tutan, bu bir sütundur, gibi eksik ve yanlış yargılara varabilmektedirler. Oysa İslam düşüncesinde, bir fil, kuş bakışı ve doğru olarak bütün azalarıyle tarif edilir. İslamda felsefe yoktur demek düşünce ve tefekkürü reddetmek demektir. İslam'da felsefe vardır. Çünkü İslam dini aynı zamanda mantık dinidir. Felsefesiz hiç bir din olmaz. Kuranı Kerim'de akletme ve düşünme fiilleri sık sık konu edilmektedir. Aynı zamanda İslam dini mensupları, ezelden ebede kadar, dünya ve ahiret için doğru düşünme mantığını nasları kaynak alarak yürütürler. Kuran beşerin ortaya koyduğu bir kitap değildir. Allah'ın vazettiği bir hayat sistemidir. Onun için ancak İslam'ı referans alarak, felsefeyi bir tefekkür eylemi olarak kabul edebiliriz. Sadece İslami ilimleri ve İslam esaslarını dikkate almadan felsefe okuyanlar bilir ki, sonra gelenler, öncekilerin yanlışlarını çıkarmış, biri diğerini beğenmemiştir. İslam Âlimleri ise, İslamı esas alarak, birbirlerini tasdik ederek gelmişlerdir. Aklı olmayan deli, aklını kullanamıyan sefıh, aklı az olan ise ahmaktır. İslamı referans almayıp; yalnız akla uyup, yalnız ona güvenip, aklın ermediği şeylerde yanılan kimseye sadece tek kelimeyle felsefecidir diyebiliriz. Aklın erdiği şeylerde ona güvenen, aklın ermediği yerlerde, Kur’ân-ı kerimin ışığı altında, akla doğruyu gösteren yüksek insanlar da islâm âlimleridir, dememiz daha uygun olur.. Sözün özü; İslam'ı esas alarak akılla yapılan mantık yürütmeleri tefekkürdür. Bu açıdan İslam düşünürlerine mütefekkir de diyebiliyoruz. Hz. Mevlanaya mütefekkir ve mutasvvuf dediğimiz gibi. İslam'ı esas almadan yapılan ve sadece bilimsel verilere dayanarak, aklı esas alan düşünme şekline tek kelimeyle felsefe diyoruz. Genellikle İslamda felefe yoktur demelerinin sebeblerinden birisi de budur. Bu kavram kargaşası kafamızı karıştırmaktadır. Salt akıl için söylenecek şey; "İnsan nasıl yaşıyorsa öyle inanmaya başlar, nasıl inanıyorsa da öyle yaşamayı şiar edinir. (Sürçi lisan ettiysem affola)
Yüreğinize sağlık çok güzel yazı...
YAŞAMSAL GANİMETLER@ Teşekkür ederim..
çok teşekkür ederim önemle bunu açıkladığınız için:)
Bilenle bilmeyen bir olur mu?..
Bilen sağlam kaynaklardan bilir. Bilmeyen kulaktan duyma bilgilerle hareket eder..
Asahhara @Haklısınız..
Yorum Gönder