Genç adam ömründe bir kez olsun, burnunun büyüyeceği kadar
yalan söylemeyi hiçbir zaman becerememişti. O aslında doğrucu davut denilen
yapıdaki insanlardan biri gibiydi. Yalan söylemeyi hiç sevmiyor, yalancının
mumunun yatsıya kadar yanacağını da çok iyi biliyordu. Fakat her yerde ve her
zaman doğruyu söylemenin de iyi olmadığını düşünüyordu. Mutlaka doğruyu
söylerken, bazen de bildiğini söylemek yerine tam aksini söylemenin ve
gerektiğinde susmanın da gerekli olduğuna inanıyordu.. Genç adam henüz yeni
evliydi. Gecekondu denebilecek küçük bir evde karısı ve bir çocuğuyla kıt
kanaat yaşayarak geçinip gidiyorlardı.. Bir gün çocuğu hastalandığında günlerce
o hastaneden bu hastaneye koşuşturmaktan işinden de olmuştu. İçinde bulunduğu
sıkıntılı durumu kimseyle paylaşamadı. Yaşadıkları bir zor durumdu; köyde
yaşayan fakir, yaşlı annesi ve babasının da durumları kendilerinden daha
kötüydü.
Bir gün memleketten annesi kendisini telefonla aradığında,
"Nasılsınız oğlum, gelinim, torunum nasıllar? Hiç de bizi aradığınız yok..
Meraktan çatladık burada babanla" dedi. Henüz otuzbeşinde olan, fakat
saçlarına aklar düşmüş bu adamın ağzından sadece kısa ve öz olarak "İyiyiz
anneciğim" cümlesi dökülse de, cümlenin devamını getiremedi. Belki
"Anne siz nasılsınız? diye bir soruyla annesine karşılık verebilirdi, ama
o cümleyi söylemeye ne gücü ne de takatı vardı. Çünkü genç adam bitkin ve
perişandı. Nedense o anda anneciğinin yüreğine yakıcı bir kor ateş düşüverdi.
Telefonun öbür ucundan bulunan yaşlı anne ağlamaklı bir sesle oğluna
"Yalan söylüyorsun" dedi. Yalanlardan uzak yetiştirdiği ve kendisine
doğrulukta çok güvendiği oğluna, annesi ilk kez inanmamıştı. "Ana yüreği
bu!." derler ya; ne olduğunu bir türlü kestiremediği bir felaketin olabileceğini
sezinleyiverdi. Yaşlı anne "Neler oluyor oğlum orada?" der demez,
hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.
Genç adam; hasta çocuğunun başında oturan, yavrusunun yüzüne
ısrarla konmak isteyen arsız sinekleri kovalamak için, beyaz yaşmak sallayan
karısına telefona gelmesini istedi. Böylece karısının bu sıkıntılı durumu idare
etmesini eliyle ve kaş gözüyle işaret ederek hasta çocuğunun yanına ilişiverdi.
Artık bir kez yalan söylemişti. O an bilinçsizce, ilk kez de olsa, doğruyu
söylememesi gerekiyordu. Doğruyu söylese anne ve babası ne yapabilirdi ki!..
Ellerinden bir şey gelmezdi üzülmekten başka.. Genç adamın henüz teşhisi
konamamış bir hasta çocuğu olduğu gibi, çalıştığı işinden de olmuş, parasız
pulsuz ve çaresiz bir durumda olduklarını annesine bir türlü söyleyemedi..
Çünkü yaşlı annesini ve babasını üzmek istemiyordu.
Hasta çocuğunun yastık ucunda bulunan, annesinin bezden
yaptığı bir oyuncak bebek duruyordu. Sanki bu bebek; tıpkı bu genç adamın
annesinin, küçüklüğünde oynaması için, kendisine yaptığı kırmızı beyaz, burnu
yalan söylemekten uzamış bir pinokyo bez bebeğinin tıpa tıp, bir benzeriydi.
Genç adam hasta çocuğunun başucundaki pinokyo bebeğe, utangaç, fakat üzüntüsünü
bir ifade eden bir cümleyle "Yalan söylememeliydim"dedi. Fakat
doğruların da, her zaman ve heryerde söylenmemesi gerektiğini düşünerek, gayri
ihtiyari elini burnuna götürerek "Şükürler olsun" dedi. Çünkü burnu
uzamamıştı. Az önceki üzüntülü yüz halinin yerine, genç adamın yüzüne garip bir
tebessüm beliriverdi.
Yazı ve Çizgi: Profösör
18 yorum:
ne kadar etkileyici bir öykü ,yoksa ben bunun bir benzerini yaşadığım için mi dokundu bana...
hayat bazen insanı yalan söylemeye itiyor,bazen mecbur olunuyor....hayatındaki en büyük oyunculuğu yapmak durumunda kalıyorsun...
Allah herkese sağlıklı bir ömür versin dermanı olmayanı da...işte öyle:(
Çiziminiz çok güzel elinize sağlık..Doğru her zaman söylenmiyor o zaman yalan söylemek yerine susmayı tercih ederim..
Şükriye Karahan@ zaman zaman böyle öyküler karalamaya çalışıyoruz. Bir heyecan olsun istiyoruz. Ayrıca beğendiğiniz için teşekkür ederiz.
Yazılarınızın, öykülerinizin yanına kattığınız o çizimleriniz ve bu melodi... Ah, sizi ne farklı kılıyor.
Gül yüzünüz zevale uğramasın.
Kelimeler Dunyasi @ Teşekkür ederim. Bazen bu tür zor durumlar yaşanabiliyor.
Gülşah@ Çok teşekkür ederim. Teveccühünüz. Hepimizin yüzü gülümsesin hayat boyunca..
Etkili bir öykü, hoş bir çizim olmuş Profösör. Hem yazabilen hem çizebilen biri olmak kimbilir ne keyiflidir. Yüreğinize sağlık.
Hayal Kahvem@ Teşekkür ederim. çizime devam edeceğiz artık.
Yalancı çoban gibi olmadıktan sonra arada beyaz yalanlar söylemek gerekebilir. Öyküdeki adama her yerden vurmuşsunuz Profösör :) bari devamı (olursa eğer) biraz güldürün yüzünü :) elinize sağlık çizim ve öykü için. :)
Pinokyaya farklı bir bakış.
Yalana farklı bir bakış aslında.. İnsan bazen en yakınına bile derdini anlatamıyor..
Sezer Özşen@ İnşallah devamını getiririz ama, burada vurgulamak istediğim belki de hem anneyi üzmemek, hem de yalan söylemenin psikolojik temellerine inmek, belki de bazı kouların ruhsat içinde çözümüne kavuşmasını irdelemektir.
Uyuşuk Hayalperest @ Son satırlarda da biraz mizahı denemek istedim.
Sanırım bu çaresizliği pek çok kişi yaşadı.Satırların içinde gezinirken eski günlerin acısında kayboldum.Sıkışıp kalmak,derdini paylaşamamak,işsizlik,hastalıklar,gurbet ....
Arda Boran@ Herkes yaşayabilir. Allah kimseyi çaresiz bırakmasın. Zor bir iş doğrusu..
Çok farklı, çok güzel omuşş :))
harika bir yazı olmuş elinize,yüreğinize sağlık ..
ARSELİ-CE GÜNLER @ Teşekkür ederim. Ziyaretinizden memnun oldum.
Yorum Gönder