Eşekleri çok çalıştırırsanız çok yorulur. Çok yorulan eşek bir zaman sonra yük taşımada isteksiz olur. Yük sırtında yolda giderken duru duruverir. "Deh!.." dersiniz gitmez... "Deh, deh!." dersin yine gitmez. Biz bu eşeğin haline 'dingin' deriz. Anlarız ki büyük bir hata yapıyoruz; eşeği çok çalıştırmakla, dinlendirmemekle onun hakkını çiğniyoruz.
Dingin eşek kalp olur; "Deh!" desen de, dövsen de, sövsen de gitmez. Zamanla dingin eşek yürümemeyi, hatta sırtında yük taşımamak için huysuzlanmayı adet edinir. Dingin eşeğin kalplaşması da bu alışkanlıkla başlar. Artık o eşek istekli yük taşımamasıyla eşekliğini bile inkar eder duruma düşer. İnsanlık varken hiç dinlenmeden, dur çüş bilmeden, niye yük taşıyayım ve niye eşeklik edeyim der. İşte bundan dolayıdır ki; her işten sonra eşeğin bir müddet dinlenmesi gerek. Onun hakkını yememek gerek. Eşekliğine saygı duymak gerek. Onu sevmek, ona şefkat gösterlmek ve merhamet etmek gerek.
Unutmadan hatırlatmayı bir borç bildiğim konu da, Osmanlıda eşekler için çıkarılan kanunnamedir. Her eşeğin haftada iki gün tatili vardır. Eşeklerin haftada iki gün çalışmaması, biz insanlar gibi dinlenmesi gerek. Çünkü o da bir can taşıyor, bunu bizim bilmemiz gerek. İşte Osmanlı bu!.. Kim ki eşeğine haftada iki gün dinlenmesine imkan vermiyor ve eşeğin dinlenme izinini ihlal ediyor, o zaman şu kadar akçe cezayı, şukadar kırbacı sırtında hak ediyor. Osmanlı, adaletinde böyleydi işte. Ne yazık ki günümüzde biz çalışan insanların, haftalık bir gün dahi olsa izin yapmalarına ve dinlenmelerine izin verilmiyor. Mesaileri gaspediliyor. İşçi sendikaları, bir nevi sarı sendika durumuna düşüyor ve hiç bir işe yaramıyor. İşte bundan dolayı Osmanlı adaletiyle seviliyor; ancak günümüz sözde işçi haklarını savunanlara asla güvenilmiyor.
Profösör
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder