Dört yaşıdaki torunum zaman zaman köye gittiğinde babaannesinin çiftliğini öve öve bitiremiyor. İnekleri, tavukları çok seviyor. Yalınayak toprakta yürüyor. Hayvanların su içtiği aharın içine giriyor. Sularla oynuyor. Üstünü ıslatıyor; tam bir özgürlük yaşıyor çiftlikte. Ceviz ağacından erik kopardım diyerek yemeye çalışıyor. Çok acıymış bu erik diyerek yüzünü ekşitiyor. Tabiatı öğreniyor, tecrübeleri artıyor.
Yine çiftliğe son gidişinde tavuklardan birinin folluk yerine kapının önünü yumurtaladığını görünce, yumurtayı eline alıp bahçede koşturunca halası ona "Mehmet Akif şimdi sen bu yumurtayı kırar pişirirsin" diyor. Mehmet Akif de halasının bu sözüne karşılık, hemen yumurtayı yere çarpıyor. Yani yumurtayı kırmış oluyor. Ama bu şekilde yumurta nasıl pişirilir ve nasıl yenir onu aklına getirmiyor. Sonra da kırmış olduğu yumurtadan dolayı boynunu büküyor.
Çocuklar yumurtayı kırabilir; çünkü çocukların mecazi kelimelerden haberi olmayabilir. Oysa aklı başında olanlarımız, bırakın mecazı anlamayı, vur desen öldürüyorlar.
Profösör
Not: Fotoğraf temsilidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder