Yağmurun değrini ne
e
kadar biliyoruz ki; bilsek de suyun değerini bilirdik elbet. Suyu tüketmek yerine suyu hiç israf etmeden ihtiyacımız kadar kullanmayı alışkanlık haline getirirdik elbet.
Hava kötü, hava kapalı, hava rüzgarlı, hava yağmurlu deyip içimiz kararıyor, kötümser oluyoruz. Günlük güneşlik havalara özlem duyuyoruz. Oysa bir damla su can suyudur. Ölmeden önce verilen bir abı hayattır bir damla su. Bir damla suyla can çekişen bin hayat kurtarabilirdik oysa.
Suyun değerini bilen, yağmuru bekleyen, nice yüreği yanık insanlar var bu dünyada. Eli nasırlı, yanan kavrulan insanlar, kuruyan çatlayan topraklar, ovalar, tarlalar var... Her zamanki gibi günlük güneşlik değil, bulutu özleyenler, yağmuru isteyenler var. Hava kararsın, rüzgar essin, rahmet yağsın diyenler var bu hayatta. Yağmurun yağmur değil, rahmet olarak görenler ve bilenler var.
Uzakdoğuda; belki Hindistan'da, belki Pakistan'da, belki de Jakata'da bir köy var uzakta. Fuji dağından püsküren cehennemi ateş, yakıcı lavlar bir taraftan fakir ve otantik bir köy şimdiden geleceği için ağlar. Bu onlar için olağan bir kader olmamalı. Tütsüler yakılmalı, ayinler yapılmalı... Bir tarafta kerpiçten, sazdan samandan yapılan evler, ve bu evlerde yaşayan köylüler, bir tarafta kuruyan, kavrulan ve çatlayan topraklar, ovalar, tarlalar.
Suların son damlası da kurumuştur bu kurak yerde. Kurumuş, kavrulmuştur her yer. Tütsüler yakılmış, ayinler yapılmış... Toprak çatlamıştır, sabır sabır, sabır derken sabır taşı çatlamıştır. Bir yabancı gelir köye, bekleyin der gülümseyerek köylülere. Bu garip yabancı adam açar ellerini gökyüzüne, dudakları mırıldanmaktadır. Sonrasında temiz yüzlü bu adam elinde tesbih, sakalını sıvazlamaktadır. Köylüler bir şey anlamadan giden adamın arkasından bakakalırlar.
Birden güneş kaybolur; sanki güneş tutulmasıdır. Hava kararır, rüzgar eser, sıcaklığın yerini bir serinlik alır. Gökyüzünü kapkara bulutlar kaplar. Şimşekler çakar, gök gürlemeye başlar. Sağnak üstüne sağnak yağmur artık başlamıştır. Beklenen bu muson yağmurudur. Bu yağan yağmur, belki de son yağmurdur. Bir baraj gibi boşalan yağmurun altında, sevinç çığlıklarıyla neredeyse çıldıran köylüler bağrışmalar içinde, birbiriyle sarışmalar, çıplak ayaklarıyla toprak üstünde tepinmeler başlamıştır artık. Bütün köylüler sırımsıklam sanki transa geçmiştir. Onlar için bu hal yeniden diriliş vaktidir; onlar için yeniden hayat başlamıştır artık. Bu yağan yağmur değil, rahmettir bu... Yağmurun toprakla öpüşmesidir bu.
Rahmet yağar; toprak suya doyar... Tohum toprağa düşer; çekirdek çatlar... Filiz olur, başak olur, bereket başlar.
Profösör
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder