İslam dinini laisizm taassubuyla, hristiyanlık gibi dünya hayatını ayrı bir yerde, ahiret hayatını da ayrı bir yerde görmek isteyenlerin r çıkmazda olduklarını söyleyebiliriz. Oysa din hayattır. Dünya hayatında mutlu mesut yaşamak istiyorsak; dinin vecibelerini yerine getirmek aynı zamanda kulun boynunun borcudur. Bir siyasinin mecburi din dersleri kaldırılsın demesi Türkiye şartlarında bir hezeyandır.
Sosyolojinin temelinde de din vardır. Dini hayat toplumları şekillendirir ve toplumlara yön verir. Türkiye'de yaşayan farklı dinlerde ve anlayışlardaki insanların birbirlerinin inançları ve akideleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmaları, karşılıklı iletişimin de sağlıklı olması için gereklidir. Dostluk ve barışın da temelinde bu vardır. İnanç ve ifade özgürlüğü, sadece toplulukların, cemaatlerin ve grupların değil aynı zamanda bireyi de esas alan farklılıkları birer zenginlik olarak görmenin bir yansımasıdır.
Biz toplum olarak, farklılıklarımızı zenginlik olarak sayan, laiklik ilkesiyle de birbirinin inancına müdahele etmeden, hatta bundan dolayı birbirine saygı duymamızın gerektiğini bilen bir milletiz. Fakat birbirimizin dini inancını ve anlayışlarını bilmek zorundayız. Bazen bu bize okullarda mecburi ders olarak da karşımıza çıkar. Bu ülkede etnik kökende bir çok vatandaşımızın yaşadığını düşünürsek ortak bir kadere de milletçe sahibiz demektir. Türkçenin okullarda mecburi olması da, ortak bir devlet ve millet varlığının bir gerekliliğidir. Türkçe dersinin zorunlu olması bundandır. Türkçe dersini okullardan kaldırılmalıdır diyemediğimiz gibi, mecburi din dersinin de kaldırılmasını taleb edemeyiz. Farklı inançtaki ve etnik yapıya sahip olan vatandaşlarımız, vatandaşlık hakkı olarak zaten kendi değerleriyle ilgili çözüm süreci içersinde hakları verilmektedir. Zorunlu din derslerinin okutulması son yapılan Milli Eğitim Şura kararları olduğunu da hatırlatmak isterim. Bu böyle biline!..
Profösör
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder