Çorbacılar, aşçılar, kebapçılar, dönerciler, muhallebiciler, lahmacuncular, pideciler, börekçiler derken, kültürümüzle hiç ilgisi olmayan pizzacılar, hamburgerciler gibi İtalyan ve Amerikan yeme ve atıştırma kültürünüde özellikle büyük kentlerde yaşıyoruz. Oysa bu lezzetler bizim damak lezzetimize pek uygun olmasa da, bu yerlerin kurumsallığı ile işler yaptıklarını biliyoruz. Sonra da tam insanımızın özüne ve kültürüne uygun simit sarayları mantar gibi her yerde bitiveriyor. İlk etapta halkın rağbet ettiği mekanlar haline gelirken, sıradan insanımız bir simit, bir küçük bardak çaya, sadece bir lira vererek karnını doyurabiliyor. Bu özellik; simit ve çayın dışında başka pahası yüksek ürünler satılsa da simit sarayları hepimizin midesinde değil de gönlünde taht kurdu.
Gel gelelim ki; kurnazlık bu ya, dün otobüs durağında beklerken camına iliştirilmiş bir ilanı görünce dudak bükmek zorunda kaldım. Simit yetmiş beş kuruş yazıyordu. Ne yazık ki içeriye girdiğinizde simitin yanına bir küçük bardakta çay alsanız, ayrıca bir buçuk lira vermiş olacaksınız. Bu kurnazlığı affetmiyorum. Simit yetmiş beş kuruş olmalı, ama çay da o oranda kalmalıydı. Vapurlar da bile çay ve simit keyfini ellişer kuruştan bir liraya veriyor. Hem yolculuk yapıyoruz.. Hem de simitimizi bizim yolculuğumuza eşlik eden martılarla paylaşabiliyoruz..
"Profösör"