İzleyiciler

31 Temmuz 2016 Pazar

Sosyal Medya Müdavimlerine!..


Sosyal medyada paylaştığım en önemlileri  sadece kendime ait yazı, resim, grafik ve fotoğraflarımdan oluşmaktadır. Buna benzer  paylayşımlarım kendimi ifade etmenin en doğal yolu olduğunu düşünüyorum.

Bazı paylaşımlarım ise başkasına ait olup, herhangi bir beğenme olmaksızın, iyi ya da kötü yorumda bulunmaksızın paylaştıklarım da vardır. Bu paylaşımlarımla ilgili düşüncem ise, üzerinde düşünün ve birlikte düşünelim demektir. Bir anlamda bu gibi paylaşımlar  tartışmaya açık içerikleri olan paylaşımlardır.

Bir diğer paylaşımlarım ise, yine kendime ait olmayıp, başkalarının paylaşımlarına övgü ve yergi anlamında yaptığım yorumlarımı içeren paylaşımlardır. Bu paylaşımlarla ilgili söyleyeceğim en önemli husus, benim nerede durduğumun bir göstergesidir.

Herkes bilgisi, tecrübesi, terbiyesi, ahlaki davranışı, ihlası, samimiyeti, basireti, feraseti ve iyiniyetiyle insanlık idealindeki mefkuresiyle itibar görür.

Hiçbir zaman fitne ve fesada yol açacak paylaşımlara izin vermememiz gerekir. Bir taraftan da  eleştiri hakkımızı  kesinlikle kullanmalıyız. Farklı fikirler her zaman olacaktır ve olmalıdır. Esasen bizi huzura ve mutluluğa götürecek olan birlik ruhumuzu korumamızdır.

Allah'ın selamı üzerinize olsun. 

Profösör

21 Temmuz 2016 Perşembe

Darbeye Direniş... Yeniden Diriliş!..


İyiki böyle sosyal sayfalarımız var da, içimizi dışımızı buralara dökebiliyoruz. Etraf karışık ama biz burada derlenip toparlanabiliyoruz. Nerede zulüm, nerede darlık, nerede sıkıntı varsa, hep birlikte oraya koşup tek yürek olabiliyoruz. .  Bazen bir cümle, eczanelerde bile bulunmayan hayat kurtarıcı bir iksir olup çıkıveriyor. Bazen bir kelime derinleşen yaramızı kurutabiliyor. Bazen bir harf işte bu sensin deyiveriyor. Bıktım artık bu latin harflerinden deyiveriyorum. Bana Kuran'dan bir sure ver ki  başına hurufu mukattaa olayım. Varsın manası Allah'a kalsın. Bir eliflam, bir yasin olayım!..  Bir vav olayım mesela ana karnında cenin gibi kıvrılan!.. Yeniden doğuş olayım mesela, yeniden diriliş!..

Profösör


Not: Bu "Vav" istifi ünlü grafik sanatçısı sevgili dostum ve kardeşim Sabahattin Kayış'ın nadir meşklerinden birisidir. Nefesine, yüreğine ve kalemine sağlık. 





18 Temmuz 2016 Pazartesi

Zırcahiller


Zırcahiller 
olağanüstü durumlarda 
minarelerden tencere tava 
çalınmayacağını bilmeliler. 

Minarelerden 
ezan ve sala okunur. 
Ezan kurtuluşa davettir. 
Sala ise duadır.



Profösör

17 Temmuz 2016 Pazar

Darbe ve Milli İrade




Bugünkü gazetelerin manşetlerine bir bakıverin; ergenekoncu sözcü dahil, parelelci ve Fetöcü Taraf, Yeni Bakış, Meydan gazeteleri bile Demokrasi ve Millet iradesi yapmışlar. Tiyatro filan demiyorlar. Her zaman bunun gibi gazetelerden alıntı yaparak paylaşım yapanlar paylaşıqmlarınız çelişkili, ön yargılı ve malesef inandırıcı değil. İnsan sucu bucu olabilir; sucu bucu olmayanın siyaseten tek sahip çıkması gereken milli irardesidir. Toplum olarak birlikte erdemlice yaşama azmidir. Bütün dünya bu onurlu direnişin ve milli iradenin önünde eğilmektedir. Vesselam.


Profösör

16 Temmuz 2016 Cumartesi

Darbeler


Albayrağımız  göklerde özgürce dalgalanıyorsa eğer;  camilerin bütün mihrapları kıbleye doğru baktığındandır. 

Beş vakit ezan sesi susmuyorsa eğer, minarelerin ihtişamı  arşa göz kırptığındandır. 

Profösör

12 Temmuz 2016 Salı

YouNow Duyurusu


Uzun zamandır blog yazarlığı yapıyorum. Bu arada bütün sosyal medya hesaplarının içinde bloggerliği çok seviyorum. Günlük tutmak gibi bir şey. Ayrıca kurumsal firmalar artık blog sayfalarını bir kültür altyapısı olarak da veb sayfalarının ana barınada yer veriyorlar. Burada blog sayesinde sarsılmaz dostluklar edindim. İşbirliklerim oldu. İtibar da kazandık; para da kazandık. Mesleğim, medya iletişim olduğu için de medya iletişim sanatlarıyla yakından ilgiliyim. Gazetecilik, radyoculuk ve televizyonculuk gibi... 

Son bir haftadır YouNow.com hesabı açtım kendime. Bu hesaba @mefkuremiz16 olarak kayıtlıyım.  Fakat canlı yayın yapmak için henüz bir deneyimim olmadı. Şimdilik izleyici ve katılımcıyım. Esas olan sohbet ve tanışmak. Sohbetin bereketine inanlardanım.

Yine blogger arkadaşlarımızdan Tuğba Doğan da. YouNow.com hesabı açtığını ve orada canlı yayın yaptığını http://withoska.blogspot.com.tr/2016/07/blog-kesif-duyuru-yeni-format.html blog hesabı duyurusundan öğrenmiş olduk. Kendisi @voodoobluee ismiyle YouNow.com'da canlı yayın yapmaktadır. Bir nevi bloggerler birbirlerini canlı yayında da görünqtülü ve proaktif olarak tanımış olacaklar. 

Hayırlı uğurlu olsun; Tuğba Doğan'ın @voodoobluee canlı yayına bekleriz. 

Profösör

10 Temmuz 2016 Pazar

Deniz... Kumsal... Gökyüzü!..


Huzurun kapısından girer gibiyiz.  Gökyüzü ve deniz  kadar sakin bir ressamın fırçasından süzülmüş gibiyiz. Gökteki bulutlar, denizdeki dalgalar  olasıya sakin. Ufuk çizgisine yakın iki insan; biri sen biri de ben gibiyiz.  İkimiz birden sükun içindeyiz... Ey uçsuz bucaksız deniz ve kumsal en az gökyüzü kadar güzelsiniz.

Profösör

İyilikler ve Kötülükler



Siyah beyaz bir fotoğrafın kağıt üzerindeki karanlık ve aydınlığı, siyah ve beyaz  renklerin birbiriyle olan orantısıdır. Siyah ve beyaz ışık olarak birbirini  kontrast eder. İyilikler ve kötülükler de gece ve gündüz gibidir. Gece ve gündüzü bütünüyle iyiliklere çevirmek bir sanatçının en önemli işidir... Yukarıda verdiğimiz siyah beyaz ev  fotoğrafı  bir insan ve aile için sükun ve huzur bulduğu bir barınaktır ve o barınan bir nevi onun vatandır. Evi olmayanın barınağı ve vatanı yoktur. Evi olmayanın yeri yurdu ancak sokaklar ve kaldırımlardır.

Profösör

Sanatçının Görevi






Sanat resimden  karikatüre, fotoğraftan mimariye, tiyatrodan sinemaya ve yontuya, bunun yanında geleneksel İslam sanatlarının varlığı da şuurlu toplumun birer aydınlanma meşalesidir. Sanatçı iç açan, gönlü hoş tutan nice şah eserler oluşturur sanatıyla. Yine aynı sanatçının konuya yaklaşımı bazen de eleştirisel bir tutum olur. Eşya zıddıyla kaimdir. Bazı kavramlar zıddıyla daha iyi anlaşılır ve idrak edilir. İnsan sağlığın kıymetini hasta olunca anladığı gibi, balık da sudan çıkınca anlar denizin hayati değerini. Altının taş toprak üzerindeki ışıltısı bir başkadır. Sanatçı bazen eskilerin tabiriyle "Mefhum-u gayri muhalif" olarak negatif değerler üzerinden bilinç yüklemek ister sanatına. Bir fotoğraf üzerineden konuya açıklık getirmek istersek eğer; savaşta bir askerin  küçük bir çocuğa matarasından su vermesi nasıl olumlu bir bilinç oluşturacak fotoğraf karesi veriyorsa bize, bir sokağa itilmiş bir insanın sefaletini resme dökmek de, negatif değer üzerinden vicdanları sızlatmak ve  diğer insanlara sorumluluk bilinci aşılamaktır aslında. Her iki halde de, fotoğraf sanatçının görevi sanatıyla  toplumda bir bilinç oluşturmaktır aslında. 

Profösör

İletişim Gönül Dilidir



İlk çağlardan  bu yana iletişim kurmak bir sorundur aslında. Yazıyla, sözle, resimle, bir hareket, bir tavır, bir duruş ve bir göz kırpışla iletişim kurabilirsiniz. İletişim bir anlamda bir bakış ve bir gülüştür. Aslında önemli olan doğru iletişim kurabilmektir. Doğruyu doğru olarak, iyiyi iyi bir şekilde, güzeli estetik olarak ifade edebilmelisiniz. Sanat ve estetik yüksek ve seviyeli iletişim kurabilmenin aynı zamanda bir yöntemidir de. Esas olan sanat ve estetiğin de insanlık idealinde bir bilinç oluşturabilmesidir. Somut ve soyut bütün sanat eserleri estetik tavrıyla bir dil oluşturur ve içinde bir gönül oluşturur. Onun için bir anlamda iletişim karşılıklı hakikati birbirine karşı ikna girişimidir. Elbette iletişim gönül ve bir tebliğ dilidir. Gönül dili Hakikati birlikte yaşamak ve birlikte paylaşmaktır. 

Profösör

8 Temmuz 2016 Cuma

Ölçülü Giyinmek



Bir gerçeği şekillendiren o gerçeğin özünü oluşturan onun ölçüsüdür. Görünen ölçüsü elle tutulan, gözle görülen onun matematiksel ölçüsü ve  bir geometrisidir. , O gerçeğin ruhunu yansıtan ölçüsü ise; dini, ahlaki ve manevi değeridir. Doğru şekil dediğimiz zaman doğruluk ölçeklerinde oluşturulmuş şekilden söz edebiliriz. İyi bir şekil dediğimiz zaman iyilik ölçeklerinde bir şekli düşünürüz. Güzel bir şekil ise aynı mantıkla güzellik ölçeklerine uygun bir şekil aklımıza gelmektedir. Esas olan ölçüdür. Ölçü tektir. Fakat şekil ve bütün şekiller o ölçüye uyandır. Bu bir giysidir. Bu bir yiyecektir. Bu bir duruştur ve davranıştır. İnsanlar şekliyle değil, duruş ve davranışlarına göre yargılanır. Doğru, iyi ve güzel davranış ölçülü olan Kuran'la kuşanılmış ve kuşatılmış bir ölçüdür.

İnanç ve kültürümüzde bir baş bağlayışın türlü türlü şekli ve çeşidi vardır. Bütün dünyada bu farklılıklar gösterebilir. Ülkemizde bile bölge bölge, yer yer folklorik özelliklerde baş bağlayış şekilleri vardır. Bu kültür tesettür inancına ve anlayışına bağlıdır. Başı örtmek bir inanç olduğu kadar, bir kültür dedik. Başı örtmek, kadın ve erkek için yazın da, kışın da iklim olarak bir ihtiyaç olabiliyor. Kışın soğuğundan, yazın da sıcağından bizi bir nevi örtülerimiz koruyor. Kıyafet bir bütün olduğu için başımızı örttüğümüz başörtüsünün de elbisemize ve genel kıyafetimize uygun düşmesine özen gösteririz. Müslümanlar ve tesettür hassasiyeti gösteren kadınlar da nasıl bir baş örtüsü kullanmalıyım, ve ne şekilde tesettürlü olmalıyım dendiğinde elbette kendi tercihleri olacaktır. Ben inanıyorum ki Kuran'ın ölçüsüne uyanlar  Allah'ın rızasını kazanarak mutlu olacaklardır.

Bir karadenizliyi neden peştemal giyiyorsun, bir ingiliz müslüman kadına neden pardösü giyiyorsun, bir İranlı kadına neden çarşaf giyiyorsun, bir Pakistanlı kadına neden ferece giyiyorsun, bir Afganlı kadına neden burka giyiyorsun gibi onları  sorgulama hakkımız yoktur. Biz sadece kıyafetin şekline değil, tesettür ölçülerine bakarız. Yine de diğer insanların giyim tercihlerini kendilerine bırakırız. Kur'an ölçüleriyle ölçülü ise, bir kıyafeti tesettüre uygun buluruz. Değilse bu tesettürdür diyemeyiz. Onun için şekli bir kavramı kullanmak yerine ölçü kavramını yeğleriz.

Allah cümlemizi hidayete erdirsin ve bizi salih kullardan eylesin. 

Türkan Eraslankılıç




Not: Türkan Eraslankılıç'ın bu makalesi bugünkü http://www.turkaneraslankilic.com/2016/07/olculu-giyinmek.htmlü  linkinde neşredilmiş bulunmaktadır. Umarım istifade edilir.

4 Temmuz 2016 Pazartesi

Arefe ve Bayram


Mübarek ramazanın son günündeyiz. Oruç tutan kardeşlerimiz de bugün oruçlarının son günü. Yani bayram arafesindeyiz. Bir ay boyunca yemeden, içmeden ve bir takım insani arzularımızdan feragat ederek, gündüzlerimizi oruçlu geçirdik. Şükürler olsun ki, bu ramazan ayını da hep birlikte idrak etmiş olduk. Daha çok ibadet, daha çok iyilik ve kalplerimizi daha çok nurlandırdık. Sevgi, şefkat, merhamet nedir, sabır nedir daha çok müttali olduk. İnsanen ve vicdanen daha sorumluluk sahibi olduk. Daha şuurlu mümin ve müslüman olmak için azmettik ve gayret sarfettik. Şimdi ramazanın son günündeyiz ve bayram hazırlıklarıyla da bayram sevincini şimdiden yaşıyor, heyecanla bekliyoruz. .

Ramazan bayramı dini bayramlarımızdan biridir. Diğeri de Kurban bayramıdır. Arefe gününden bayram hazırlıkları yörelerimize göre değişkenlik oluştursa da, bayramlarda olmazsa olmazların başında tatlı hazırlıkları gelir. Cevizli baklavalar, revaniler, kalburpastırmalardan tutun da dibileler, revaniler, irmik tatlıları ve sütlü tatlılara kadar,  büyük bir tatlı yelpazesini kapsar. Gurbette yaşayan akraba, dost ve arkadaşlarımız bayram ziyareti için yollara düşerler. Artık bayram sabahı ve bayram günleri hasretlik giderilecektir. Büyüklerin elleri öpülecek, hediyeleşilecek, küçüklere bayram harçlıkları verilecek ve sevindirilecek. Bayramdan önce arefe günü mümkünse fakirlere  fitreler verilecek, oruç tutmayanlar diyetlerini ödeyecekler. Yine ramazan ayı içinde genelde zekatlar verilecek, İslam’ın gereği  maddeten ve ruhen tertemiz bir şekilde bayrama girmiş olacağız.

Elbette bayram öncesi  yeni elbiselerimiz olacak; ya da temiz kıyafetlerimiz olacak. Herşey bayram için arefe gününden hazır olacak. Ev temizliği  elbise temizliğinin yanısıra bayram boyunca yemekler hazır olacak. Gelen giden ziyaretçiler ağırlanacak. Bir yandan büyük küçük bayram ziyaretine gelenlere şekerler, çikolatalar tutulacak, bayram tatlıları ikram edilecek. Mendiller, çoraplar, eşarplar gibi küçük hediyeler verilecek. Yine bayram öncesi akraba ziyaretleri yapılacak. Bazı yörelerimizde kabir ziyaretleri gerçekleştirilecek. Artık bayrama hazırız demektir.

Bizim çocukluğumuzda bayram bir başkaydı. Altmışlı yıllarda yeni bir elbise, ayakkabı ya da ihtiyaç duyulan bir şey ancak bayramda alınırdı ve bayramda yepyeni olarak kullanılırdı. Onun için bayram iple çekilirdi. Bayram öncesi çocukların köyde bir de otantik bir organizasyonu vardı. Bütün köyün çocukları arefe gün toplanır, ellerinde annelerinin elde dikmiş olduğu bezden keseler bulunurdu. Ellerinde boş keseler taşıyan köy çocukları sıraya girer, başlarında da en büyük olanı onlara komut verir ve çobanlık yapardı. Hep bir ağızdan “Hayır gayır sahipleriiiiii” şeklinde tempo halinde bağırırlar ve kapı kapı evler ziyaret edilirdi. Hayır sahibi kimse, onları zaten kapıda beklerdi. Çocuklar yine sırayı bozmaz, tek tek hayır ne ise onlara dağıtılırdı. Hayır dağıtımı bitince çocukları yöneten kişi, hayır sahibine “Allah hayrını kabul etsin” derdi. Sonra da sırasıyla bütün haneler dolaşılır ve ziyaret edilirdi.

Çocuklara dağıtılan hayırlar evde ve elde ne varsa o dağıtılırdı. Kuru üzüm olur, kuru incir olur, kestane, ceviz olur, hatta para bile dağıtılırdı. Nedense para dağıtılınca çoçuklar bir hoş olurdu. Kimisi lokma döker, lalenki dağıtan bile olurdu. En son köy meydanında kahveler ve bakkallar ziyaret edilir, çerezler toplanırdı. Sonra da paydos olur, bu organizasyon böylece son bulurdu. Artık çocukların bayram boyunca yemişleri ve cerezleri  arefe gününden hazır olurdu. Paraları da olurdu. Bayram günü de çocuklara anne ve babaları, dedeleri, nineleri velhasıl büyükleri ayrıca harçlıklarını verirlerdi. Şimdiden baynramınızı kebrik ediyorum.

Profösör


Not: Bu makalemiz bugünkü 
Yeni Birlik gazetesi 
Ramazan sayfamızda neşrolmuştur.



3 Temmuz 2016 Pazar

Sükunet Huzurdur


İnsan yeme, içme, giyinme ihtiyacı kadar, güvenliğe, kendini koruyacak, başını sokacak, orada kendisiyle ve ailesiyle başbaşa kalacak barınağa da ihtiyaç duyar. Bir kültür olarak da ilk insandan bu yana aile kavramı da büyük bir önem arzediyor. Aile en küçük sosyal bir topluluk olarak, birbiriyle kan bağı olan muhabbet ve ünsiyetin kökleştiği, yeşerdiği bir inanç ve umut olarak geleceğe birlikte yürüdüğü, sosyal bir değer olarak da toplumumuzda kutsallığı olan bir gerçektir. Mutlaka bir ailenin yuvası olmalıdır. Bir evi bir meskeni ve içinde sukunet içinde huzur bulacağı korunaklı bir barınağı olmalıdır. Çünkü insan, ancak sükuneti evinde bulur. İnancıyla  ve umuduyla yaşayan insan evinde huzur bulan insandır.

Sükunet kelime itibariyle arapça bir kelime olup “Sekene” mazi fiilinden türüyen bir kelime olmakla birlikte iskan ve mesken de aynı kelime kökünden gelen akraba kelimelerdendir. Günümüzde iskan oturma müsadesi verilen mesken, ev anlamında kullanılsa da sükunet ve sükun olma anlamı taşır. Mesken de iskanı alınmış, oturma müsadesi olan, sükunet olunacak ve huzur bulunacak yer anlamını ifade eder. Asıl bizi ilgilendiren taraf kelimenin terminolojik bilgisi değil, ifade ettiği manayı anlayabilmemizdir. Kim istemez ki kendi evi olsun, rahatsız edilmesin, hatta kira ödemesin, sükuneti ve huzuru kendi evinde bulsun!.. Onun için kız babaları kızını evlendirirken karşı tarafa  “Oğlumuzun evi var mı?” diye sorabilir. Ev evlilik için şart olmasa da kültürümüzde ayrıca değeri büyüktür. İki reşit kız ve oğlanın nikahlanarak bir hayat kurmasında bir mahzur yoktur. Fakat kültür olarak iki gencin geleceğe  daha emin adımlarla yürümesi ahlaklı, ilkeli olması gerekir. Bir onun kadar da mutlaka ev hayali vardır. Evlenmek mastarı türkçemizde iki anlamı barındırır. Daha çok iki karşı cinsin nikahlanması olarak kullanılmaktadır. Şimdilerde evlenmek kelimesi bir reklam sloganı olarak “Gel seni ev sahibi yapalım” anlamında kullanılarak “Tecaül-ü Arif” sanatı yapılmış olur. Aslında nikahlanan kişinin kendi evi olmalıdır. “Ev ev üstüne olmaz“ atasözü boşuna söylenmemiştir. Nikahlananlar kendi evine çıkmaları kadar doğal olan bir şey yoktur. Nikahlananlar kendi evine çıkacak ve orada sukun içinde huzur bulacaklardır. Çünkü evlilik böyle bir şeydir.

Bizim kültürümüzde aile kutsal bir oluşumdur. Çekirdek aile olduğu kadar, dedeler, nineler gerekirse evladının yanında kalabilirler. Torunlarına bakabilir, onlara sevgisiyle, şefkatiyle  tecrübelerini bir değer olarak aktarabilirler. Yine bizim toplum ve aile yapımızda kalacak yeri olmayan, kimsesiz  yaşlı halalar, teyzeler de bakım ve huzur evleri yerine yakınlarının yanında kalabilmektedir. Biz çekirdek ailemize değer verdiğimiz kadar yakınlarımıza da gereken insani değeri veririz. Bu nedenden dolayıdır ki; birbirimizi sev eriz. Kimin bir yeri incinse ve acısa, ona merhem olmaya çalışırız.

Sükuneti ve huzuru evimizde bulsak da, yaratılıştan ve kültürümüzden gelen inancımızı ve umudumuzu asla kaybetmeyiz. İnsanen, vicdanen sevgi, şefkat ve merhametimizden asla vazgeçemeyiz. Kutsal geceler, kutsal bayramlar bunun için kutlanırlar. Ramazanı aile ve toplum olarak yaşadık. Onun feyziyle bayrama idrak edeceğiz. Sukunet ve huzur dilgiyle şimdiden hayırlı bayramlar olsun.


..........
Not: Gazeteci Ümit Gülbüz Ceylan'ın  bugünkü Yeni Birlik gazetesindeki Ramazan Sayfasında neşredilen makalesini bloğumda paylaşıylorum.
..........

Profösör


1 Temmuz 2016 Cuma

Kadir Gecesi

İnsanda iki göz vardır; biri sağ diğeri sol göz diyeceksiniz ama. Biz ne sağ gözümüzü kullanırız; sağcı oluruz, ne de sol gözümüzü kullanır; solcu oluruz. Oysa insanın kavram olarak iki gözü vardır. Biri kafa gözü, diğeri kalp gözü. Biz kafa gözüyle bakar, kalp gözüyle görürüz. 

Bil vesile herkesin "Leyle-i Kadrini kutluyorum.

Profösör

Edeb Ya Hu!..

Geleneksel Osmanlı İslam Türk Sanatlarında levhacılığın, hattın ve tezhibin toplumun şuurlanmasında büyük bir işlevi vardır. Levhacılık İslami terbiyede beyinlere kazınacak, kalplerde yaşatılacak nice anlamlı sözler vardır. Kur’an ayetlerinden ve Hadislerden tutun da, kibar-ı Kelam kabul ettiğimiz nice kısa ve öz kelime, kavram,  cümleler vardır. Bunlardan birisi de “Edeb Ya Hu” cümlesidir. Bu cümle dua cümlesi olduğu kadar, bizim davranışlarımızı denetim altında tutan, haddimizi bildiren   bir nevi uyarı cümlesidir. “Edep Ya Hu!”  Ey Allah’ım bizi edeblendir demektir. Aynı zamanda haddini aşan, edeb dairesinden çıkan, sorumsuz kişilere karşı kullanılan bir serzeniş cümlesidir.

Her insanın yaratılıştan belli bir genetik ve karekter yapısı vardır. Bir takım davranışlara karşı iyi ya da kötü bir meyili vardır. Biz bütünüyle insanın davranışlarını ahlaki  çerçevede değerlendiririz. Şuurlu bir insan ahlaklı bir insandır. Terbiye ise insanın zaaflarına karşı nefsini eğitmesi ve nefsini kötülüklere karşı dizginlemesidir. Nefsini terbiye etmiş bir insan aynı zamanda  iradesini iyi yönde kullanabilen bir  insan demektir. Levhacılık bizim aldığımız eğitimin yanında bizi her ortamda bilincimizi taze tutan, bizi güncelliyen ve bizi diri tutan işlevselliğiyle büyük bir önemi vardır. Yeni nesil olarak geleneksel İslam sanatlarını öğrenmek, hayatımızda uygulayabileceğimiz bir takım değerleri de öğrenmemiz büyük önem arzediyor. 

Ahlak ve terbiye kelimesi birbirinden farklı olarak anlam ifade eder. Ahlak yaratılıştan genitik yoluyla nesilden nesile intikal eden huy, karekter, secere, meşrep ve fıtrattır. Terbiye ise sonradan kazanılan, duygu, düşünce ve kendiliğinden sudur eden ahlaki davranışlardır. Onun için, ahlakı güzel olan insana ahlaklı ya da güzel ahlaklı dediğimiz gibi, edeb sahibi insana da edepli ve terbiyeli insan diyoruz.  Yine bizim kültürümüzde levhalık edebe dair bir sözü de burada zikretmek isterim. Arapça “Edeb” kelimesini oluşturan “Elif”, “Dal”, ve “Ba” harflerinin baş harfleriyle, müslümanın Eline, Diline ve Beline sahip olması anlamında  kullanılan bir cümleyi Kibar-ı Kelam olarak da Kabul edebiliriz. Bu şekilde kullanılan sözlerin elbette özü itibariyle ayet ve hadislerin oluşturduğu manaya delalet eder. Başka bir levhada da yer alan  "Edep bir tac imiş Nur-u Hüda’dan Giy ol tacı, emin ol her beladan..." sözünü bilmeyenimiz yoktur. Çünkü edeb bizi her türlü beladan korur. Edepsizlik yapmak da bizi her türlü belaya sokar. O halde Hazreti Peygamberin ahlakıyla ahlaklanmak, alemlerin terbiyecisi oln Rabb-ül Alamin’in rızasını kazanmamız gerekir. Ancak terbiyeli bir insan olmak, güzel ahlaklı bir müslüman olmak, Allah’ın  emirlerini yerine getirmek ve nehyettiklerinden de  şiddetle kaçınmakla olur.

Edepli insan, inanan, inandığı gibi yaşayan, iyilik seven, adaletli ve ahlaklı davranan, toplum içinde adab-ı muaşeret kurallarını yaşayan, yaşatan müslüman demektir. Edepli insan, duyarlı, hassas ve şuurlu insan demektir.


..........
Not: Hukukçu Fazıl Sadıkoğlu'nun  Öncekigünkü Yeni Birlik gazetesindeki Ramazan Sayfasında neşredilen makalesini bloğumda paylaşıylorum.
..........

Profösör

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...