
30 Aralık 2016 Cuma
27 Aralık 2016 Salı
Şehidlik Kavramı Üzerinden
İnancımız gereği Allah yolunda ölenlere ölü diyemeyiz. Çünkü onlar Allah yolunda şehid oldular ve onlar diridirler. Onlar durup dururken ölmediler. Allah yolu demek; din, vatan, namus, şeref, demektir. Allah yolunda ölen bir insan herşeyini geride bırakmış; malını mülkünü, makamını mevkisini, şanını şöhretini elinin tersiyle itmiş kanını da, canını da bu uğurda feda etmiş bir kimsedir. Onun mertebesi Allah katında ancak şehidliktir. Biz müslümanlar böyle inanırız.
Şimdi ortalıkta dönen polemik ise; onlar şehid olmadılar, onlar vatanı ve namusu için ölmediler demeye getirerek, şehitler üzerinden iktidarın ve silahlı kuvvetlerin itibarını zedeleyerek, büyük kitleler üzerinden nasıl algı yaratırızın piarını yapmaktadırlar. Bütün savaşlarda herkes biliyor ki orduya katılıp da savaşa giren bütün askerlerin, ancak siyasi bir erkle varoluş kavgası ve savaşı verilmektedir. Askerimizi ve mehmetçiğimizi zavallı görüp, kahramanlıklarına da leke sürerek, bir nevi isyana da kapı açacak söylemlerden çekinmemektirler. Siyasi kararlar yanlış olsa bile mehmetçiğe dil uzatanlar ve algı operasyonu içinde bulunanlar için ayrıca devlet birimleri gerekli çalışmayı yürüttüğünü söylemeliyiz. Esas olan siyasi kararları küfretmeden, hakaret etmeden terbiyeli bir üslupla eleştirebilmektir. Doğru eleştiri yapmak da, doğru eleştiriyi olgunlukla karşılamak da erdemliliktir.
İslama göre şehitlik kavramı için bütün değerlerin genel adı olarak Allah yolunda canını vermek kabul edilir. Şehitlik kavramı ancak müslüman şehitler için kullanılır. Her inancın, her anlayışın kendi ideallerine göre canını feda etmesi, kendi lisanları ve zihniyetlerine göre de kelime ve kavramlarla nitelendirilmelidir. Onlar kendini bu durumda neyle ifade ediyorlarsa, kendileri için doğrusu da odur. Hiç inanmayan ateist bir kimse de, bir ideal olarak canını feda edebilir; onun sözüm ona şehitliği kendine bağlar ve İslamla, müslümanlıkla hiç bir alaksı olmamalıdır.
Bir toplumu parçalayıp yutmak için, önce yazısı ve diliyle oynayacaksın, sonra da parçalara bölüp lokma haline getireceksin ki boğazında düğümlenip kalmasın. Bu açıdan kelimeler ve kavramlar bizim hayat damarlarımızdır. Kelime ve kavramlar müstamel bir elbise değil ki; tes yüz edip yeniden kullanalım!..
Profösör
26 Aralık 2016 Pazartesi
Hakikat Bunu Gerektirir
Edebi bir eser, bir yazı okuduğumda, bir resim, bir heykel, bir mimari gözlerimde canlandığında, önce onunla hislerimle bir yakınlık kurar, sonra da düşüncelerimle bu sanatsal eserin bana bıraktığı değerler üzerinde kafa yorarım. Adı üzerinde sanatsal değerl olan bütün sanat eserlerinin bir eleştiriden geçtiğine inanırım. Neye inanıyor, neye heyecan duyuyor, neye hayal kuruyor ve neye ümit besliyorsak, kültürümüzü de o çerçevede genişletiyoruz demektir.
Bir yazıya, bir sanat eserine kendi zaviyemden bakarak, hakkaniyetle davranarak görüşlerimi belirtir ve yorumlayarak katkı sağlamaya çalışırım. Karşımdaki kişinin yaşı, başı, zihniyeti ya de siyasi görüşü benim için önemli bir kriter değildir. Onu kırmamak adına kelimeleri ve cümlelerimi titizlikle seçerim. Bu benim insana ve sanatçıya olan değer verişimdir. Aynı titizliği karşımdaki kişiden beklemek hakkımdır ama, ben yine o kişinin terbiyesine bırakırım. Önemli olan üzüm yemektir, bağcıyı dövmek benim asla düşünüp de yapmak istemediğim en son şeydir.
Elbette birbirimizin yaptıklarını ve hatta davranışlarını eleştirelim. Doğru, iyi ve güzel yanlarını öne çıkartalım ve övelim, övgüye layık olduğunu söyleyelim. Diğer yandan da yanlış, çirkin ve kötüyü de güzel bir üslupla söyleyelim. Yerden yere vurmak yerine hatalarını gösterelim ve eksikliklerini birlikte tamamlamaya çalışalım. Çünkü hiçbir yazar ve sanatçı birbirinin hasmı değildir. Birbirini kıskanamaz ancak gıpta edebilir. Arada tatlı bir rekabet başlar ki; o bizi topyekün hem ahlaken hem de kendi marifetimiz ve maharetimizi arttırır bizi olgunluğa ulaştırır.
Hülasa hepimiz birbirimize yardımcı olmalıyız. Önyargısız, hoşgörülü ve iyiniyetle birbirimize yaklaşmalıyız. Unutmamamız gerekir ki; herkes birbirinden etkilenir ve zamanla fikirler de, davranışlar da değişebilir, doğruda, iyide ve güzelde birleşebilir. Hak ve hakkaniyet yerini bulur; hakikat bunu gerektirir.
Profösör
23 Aralık 2016 Cuma
Büyük ve Küçük
Terör Canavarı
Yılanın başını küçükken ezeceksin diye bir atasözümüz vardır. Bu söz sadece kötü şeyler için söylenmiş olsa da, olumsuz bir gelişme olacağı zaman tedbir için söylenmiş bir söz olsa gerek. Artık herşeyin bir canavarı var. Terör canavarı, enflasyon canavarı ve trafik canavarı gibi bir çok olumsuzlukların sonuna canavar kelimesini ekleyebiliriz. Yılanın başını ezmek demek hayvan haklarını ihlal edelim demek değildir. Bilakis iyiyi, güzeli, doğruyu ihlal eden ve olumsuz gelişmelere karşı hazırlıklı ol demektir. Daha doğrusu hiçbir olumsuzluğa hoş görüyle bakma demektir. Sonuç olarak da bilinçli yaşama şiarımız oldukça olumsuzluklar alıp başını gidecektir. Bilinçli yaşamakla ancak huzur içinde oluruz. Hep birlikte top yekün gerçek insan oluruz.
Profösör
Profösör
15 Aralık 2016 Perşembe
Gaz Maskeleri ve Atropin İğneleri

Profösör
11 Aralık 2016 Pazar
8 Aralık 2016 Perşembe
Seversen Sevilirsin
Hayatımızın kontrolü bütünüyle bizde diyemeyiz. Bu ancak bizi yaratan, terbiye eden, rızıklandıran Yüce Kudrettedir. Doğal olarak kararlarımızı kendimiz vermekte özgürüz. Tercihlerimizde özgürüz. Bu bir bakıma doğru olsa da, özgür iradeyle doğru karar ve doğru tercihler yapabilir miyiz!.. Her şeyden etkilendiğimize göre en iyisine karar vermek, en iyisini tercih etmekte zorlanırız. Herşey sadece bizim için kurgulanmaz ve kodlanmaz ve karşımıza ne çıkarsa onu kabulleniriz. Mükemmellik bekleyemeyiz. Çoğu kez beklentilerimize yeniliriz. Bazen de öyle şeyler olur ki, beklemediğimiz bir süprizle karşılaşır ve o hayatımızın en büyük mucizesi oluverir. Öyle bir mucize ki, bizi hidayete götüren bir mutluluk ve bir huzur gibidir. Biliriz ki; bu bizim birlikte geçmişte yaşadığımız onca sıkıntının, onca zahmetin bir sonucu olarak, bize sunulan Allah'tan rahmet, bereket ve sonsuz bir lütuftur... Önce Onu sevecek ve Onun rızasını kazanacaksın. İşte o zaman seversen sevilirsin.
Profösör
7 Aralık 2016 Çarşamba
6 Aralık 2016 Salı
Adalet ve Ahlak
Önce adalet mi ahlak mı sorusunun cevabını elbette önce adalet diyeceğim. Çünkü adalet Hak ve hakikatten doğan bir değerdir. Adalet duygusu olduğu sürece ahlaki seviye yükselecektir. Ahlak bir bakıma kişiden sadır olan bütün davranışlardır. Aynı zamanda fıtratımızda günah işlemek de vardır. Tövbe kapısı, istiğfar ve dua imdadımıza yetişir. Adaletli olma Kuran'dan kaynaklanıyorsa eğer, Hak ve Hakikattir. İslam adaleti bunu gerektirir. Adalet duygusu Kuran'dan kaynaklanmıyorsa eğer, zulüm, bencillik ve menfaatcilik devreye girer. İnsanın ahlaklı olma hali onun iyi niyeti ve refleksleridir. Doğal daranışlarıdır. Eğer bir kimse İslami bir terbiyeden geçmiş, huy ve karetkterini düzeltmiş ise, aynı zamanda hiç bir baskı olmadan kendi iradesiyle, davranışlarını Peygamber ahlakıyla ahlaklandırmış ise, o insan hem adaletli hem de ahlaklı olacaktır.
Profösör
Ona Döneceğiz
Özgürlük ve eşitlik sadece ağızlarda gevelenen bir sakız. Hani birimiz tencere diğerimiz kapak olacaktık. Hani birbirimizin yarasını saran vicdanlı insanlar olacaktık. Hani haddimizi bilip sadece Allah'a kul olacaktık. Bir "Kalü bela" hatırlatmasıdır bu; Rabbimiz bir, Halikımız bir, Razıkımız bir. Niye bu kadar birbirimizi yeriz ve üzeriz!.. Oysa hepimiz Ona döneceğiz.
Profösör