İzleyiciler

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Özlem






















Bir yaşam umudu belirdi ufuktan. 
Sabah vaktidir şu an; 
Kıpkırmızıdır, kırmızı kızıl tan. 
Güneş ha doğdu ha doğacak; 
Sabah vaktinde  kuşlar cıvıldaşacak. 
Akşam yapraklarını yuman çiçekler, 
Sabah yeniden açılacak. 
Bir arı uçtu burnumun ucundan;
"Wızzzzzzzzzzzzzzzzzzzz!..." 
Çiçeklerden bal alacak durmadan. 
Dağ arasında yemyeşil tepeler; 
Çoban kaval çalar, koyun kuzu meler.
"Meeeeee!... Meeeeeeeeeeeeeeeee!.." 
Bir kuzu sürüden ayrılmış, 
Anne koyun huzursuz, acı acı meler. 
Burası diyarı Dicle değildir; 
Yetiş Adl-i İlahi; nerede Ömer'ler.

Profösör

12 Temmuz 2013 Cuma


Akşam iş dönüşünde, camiler, minareler, kuleler, kubbelerle yüklü tarihi yarımadadan ayrılışın hüznü perde perde çöker akşam karanlığında. Fakat Eminönü-Kadıköy vapuru seni beklemektedir teselli etmeye; vapurdasın, güvertedesin, esen iyot kokulu bir oğaz rüzgarı saçlarınla oynaşmaktadır. Mehtap koskocaman bir büyü gibi gökyüzünde parlamaktadır. Bir tarafta tarihi kadim bir hüzün, bir tarafta da denizle beslenen bir şiirin koynundasın. Sevgi nedir, şefkat nedir, merhamet nedir dersen eğer; seni seven ve seni anlayandır. İletişim  bir vapur güvertesinde, çayla simitle uçuşan martılarla buluşmaktır. Tebessüm ise maziye birlikte bakıp, geleceğe birlikte göz kırpışmaktır.

Profösör

7 Temmuz 2013 Pazar

Bir Çay Getir, Yandan Çarklı Olsun


Çaycı bir çay getir; limon olmasın denir mi? Elbette denmez. Denmesi için; çaycının  çay söyleyenin hergün limonlu çay içtiğini bilmesi gerekir. İşte o zaman istisnai bir durum olarak sürekli  limonlu çay içemeyi adet haline getiren kişinin o gün canı limonsuz çay içmek istemiştir. Aslında "Çaycı bir çay getir; limon olmasın"  cümlesini limon israfı olmasın saikiyle kurmuştur. Çayımızın üç şekerli olmasını isteyebiliriz. Çünkü adet olarak genelde çay iki şekerle sunulur. İsterseniz şekerin birini kullanmayabilir geriye iade edebilirsiniz. Üç şeker uyarısı yapmak, ben çayı çok şekerli içiyorum anlamındadır ki, çaycının tekrar şeker almaya gidip gelmesini ve canını sıkmasını istememesidir. Bazı insanlar  üç şekerle de yetinmemektedir. Beş şekerli, altı şekerli çay içtiklerini de duymuştum. O içilen artık çay değil, belki şerbet; şerbet de değil, akıcılığı gitmiş  ağda gibi, belki de baklava suyudur. 

Profösör

4 Temmuz 2013 Perşembe

Bir Kitabın Adı


Bazen bir fincan çay, ya da kahve, belki bir ekspesso bütün yorgunluğu alabilir. 

Belki yanında tebessüm ettirecek bir kitabın beyaz satırları arasında kurutulmuş bir pembe gül dikkatini çekebilir. 

Belki de güzel bir cümlenin mutluluk getiren öznesinde huzur bulabiliriz. 

Yeter ki; kitabın adı konmamış olsa da "Tebessüm" olsun. 

Öle bir kitap ki; okunsun okunsun, üflensin, yaralara merhem olsun.


Profösör


2 Temmuz 2013 Salı

Yağmur Gibi; Duygu Seline Kapılmak...


Gözbebeklerini kör edecek derecede, kılıçtan bile keskin bir ışık zifri karanlık odayı aydınlatıyordu. Ömrü hayatında böyle bir şimşek silsilesini görmemişti. Arkasından  öyle bir gök gürüldedi ki. Adeta gök kubbe çatırdayarak ikiye ayrılıyordu. Genç kız aslında ne şimşekten, ne de gök gürültüsünden korkardı. Onun tek korkusu sadece yalnızlıktı. Fakat bu sefer başka bir tabiyat kanunu işliyorsu sanki; gökten baraj boşanır gibi yağmur yağıyordu. Bu öyle bir yağmur ki; pencereden sokağa baktığında sokakta seller akıyordu. Şimşek habire çakıyor; habire gök çatırdıyor, habire yağmur yağıyor, bir nefeslik bile ara vermiyordu. İçinden eyvah dedi. Sanki  beklenen kıyamet buydu. Kıyamet böyle kopacaktı. Birden içi ürperdi. Bu yaz gününde vücudu üşüdü sanki. Belki de  genç kız yalnızlığını daha derinden yaşıyordu. Korku içini bürüdü. Ağlamaya başladı. Yalnızdı, yapayalnızdı. Bu sefer haykıra haykıra ağlamaya başladı. Oysa nice arkadaşları vardı. Hepsi de yüzeysel ilişkilerdi. Çıkar ilişkisi vardı. Sadece bir arkadaşıyal duygusal bir bağ kurmuştu. Bu genç kız karıncaları bile düşünürdü. Karınca yuvalarına su bastığını, bütün karıncaların telef olabileceğini düşündü. Bir o kadar sokakta yaşayanlar, evi barkı olmayanlar. Ya da mahsülünü tarlada yitiren kavruk anadolu insanlanlarını düşündü. Bu kadar duyarlı olmalı mıydı!.. Her şey takdiri ilahidir diye düşündü. Sadece içinde sindiremediği şey, çok sevdiği, çok güvendiği arkadaşım ve dostum dediği kişinin onu terketmesiydi. Arkadaşım ve dostum dediği kişi, bir duygu seline kapılıp yok olup gitmişti. Belkide onu kontrolsüz bir sel ve bir anafor denizin dibine çekmişti. 

Profösör
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...