İzleyiciler

24 Şubat 2013 Pazar

Bir Nefeste


Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki;
Kaderin kılıcını yemiş gibiyiz.
Kellemiz kopuk boynumuzda.
 
Sanki damar damar üstünde
Bir ömür yaşıyor gibiyiz.
Farkında mıyız bu hayatta,
Sevmek ve sevilmek adına,
Dudak dudağa, kucak kucağa
Sanki bir kabusta ölüyor gibiyiz.

Profösör

22 Şubat 2013 Cuma

Yanyana İki Nokta..


Doğruluğu, iyiliği, güzelliği, bizatihi kendi nefsinde yaşayan insanlar, bu değerleri  muhatabına anlattığında, doğruluk da, iyilik de, güzellik de, ancak o zaman anlaşılıyor ve aynı zamanda da bir anlam kazanıyor. Kim ki; Allah'a inanır, ihlasla O'na teslim olursa, O kişi şuur içindedir. Böyle kişilerle birlik içinde olmak, huzur içinde mutlu olmak; hiçbir zaman hüsrana uğramamak demektir. 

İki nokta yanyana demek; iki kişinin binbirini anlaması, birbirini çekmesi demektir.  Aynı zamanda iki kişinin yanyana, birlikte yola devam etmesi demektir. Yorulup, üzülüp, herşeyi olduğu gibi bırakmaması, pes etmemesi demektir. Birbirinden güç alarak, gelecği düşünmek ve geleceği birlikte kurgulaması demektir. 

Profösör

16 Şubat 2013 Cumartesi

Kelebek gibi uçarım.. Arı gibi sokarım.


Bir iş yapmak, o işe hakim olmak, aynı zamanda daha da ustalaşma yolunda adımı atmakla olur. Her ne iş yaparsak yapalım; özellikle yaptığımız işin ticari yanı ağır basıyorsa, reklam ve   halkla ilişkiler yönünün güçlü olması gerekmektedir. Reklam halkla ilişkiler ne kadar sağlam  olursa,  ne kadar sağlam bir  fikre dayanıyorsa ve  bilimsel temellere oturtulursa, o derece pazarlama ve satıştan da verim alınmaktadır. Nice ülkeler, dünya markalarının istilasına uğramıştır. Kaliteli ürün, kaliteli reklam ve pazarlama yaparak müşteriyle buluşmalıdır.  Günümüzde açık olan pazara dünya devleri hemen kapmaktadır. Bunlara karşı mücadele etmek, bunlarla boy ölçüşmek  neredeyse yapılamamaktadır. Okyonustaki saldırgan iki büyük balina balığın dişleri arasından arasından, sıyrılarak kaçabilen küçübir balık, ancak böyle hayatını  kurtarabilir. Küçük firmaların durumu ne yazık ki budur. Bir zamanlar İstanbul'da İslam cenaze işlerini gayri müslümanler yürütmekte idiler. Ne yazık ki  Ortadoğuda da dağıtılan  bir takım gazeteler ingilterede hazırlanarak basılıp, dağıtılıyordu. Artık bu devir kapanmaktadır. Müslümanlar işlerinde ehliyet ve liyakat sahibi olmalıdırlar. İşleri, sosyal hayatları, inancının doğrultusunda şuur içinde olmalıdır. Bir insanın bir ideali olmalıdır;  herşeyiyle etrafındaki insanlar üzerinde hayranlık oluşturmalıdır. 

Bir zamanların Dünya ağır sıklet boks şampiyonu, Amerikalı, müslüman ve zenci olan Muhammed Ali Clay şampiyon olduğunda, ona karşı her türlü haksızlığı yapmışlardı. Yeri geldi elinden şampiyon ünvanı alındı ve o hiç yılmadı. çünkü o ulvi bir mefkurenin sahibiydi. Üç kez şampiyonluk ünvanı kazanarak. Dünya ağır sıklet boks şampiyonu oldu. Rinklere çıktığında önce ellerni semaya açıp, bir müslüman olarak Allah'a dua etti. Rakibinin etrafında dans eder gibi oynayarak, yumruklarını rakibine savurdu. Onun meşhur bir sözü vardı; "Kelebek gibi uçarım, arı gibi sokarım. Elbette geçmiş bütün boksörler bir yana, " Muhammed Ali boksün yegane ustasıydı. O bütün hücreleriyle ve bütün refleksiyle boks yapıyordu. Diğer  taraftan Dünya futbol müsabakalarında Brezilyalı zenci futbolcu Pele,  sanki sahada top oynamıyordu. Adeta top  onunla oynaşıyordu. Onun oyunu hayallerin ve tasavvurların ötesinde bir sihirbazlık gösterisi gibiydi. Vakti zamanında takım olarak  İstanbula bir dostluk maçı için geldiklerinde, gerek tribünlerde, gerek televizyonlarda milyonlar nefeslerini tutarak isqzlemişlerdi.   Brezilya takımı Santos sihirbaz oyuncusu Pele'yle  8-1 'lik skorla tebessüm edip Türkiye'ye el sallayıp gittiler.  Pele bütün Türkiye'yi büyüleyip gitmişti.  Sonra da Türk basınında Pele için "Futbolun ilahı" başlığı atılmıştı.

İnsan bilgisiyle görgüsüyle, davranışıyla bir değerdir. Seviye önce edeptir. Bilgi ve birikim, sadece bir kişiyle kaim değildir. Bilgi ve birikim aynı zamanda bir takım işidir. Bilgi paylayştıkça değer bulur, bereketlenir. Bir fikir diğer fikirlerle buluştuğunda, gelişir ve kendi akış mecrasını  kendi doğallığında bulur. Bütün yapaylıklar, komplekseler, zorlamalar bizi varmamız gereken olgunluğa eriştiremez. Her kafadan bir ses çıkarak, kaos içinde boğulmak yerine; düzen, intizam ve hiyerarşik konumlamayla sorumluluk bilincini taşımamız gerekir. Ayrıca genel anlamda bilgi ve birikim; ancak insanlık idealinde kullanıldıkça değer bulur. Bir atom aliminin atomu bulması belki bilimsel açıdan bir çağ atlamaktır ama,  bir o kadar da atom canlıları  yok etmek, bütün varlıklara tahribat vermek için kullanılırsa eğer;  bu duruma izin veren, sebeb olan, ve bunu kullanan için; Cehennem azabındaki yeri  Esfeli safilindir.


Profösör

11 Şubat 2013 Pazartesi

Sevgi Kavramı


14 Şubat bütün dünyada "Sevgililer günü" olarak kutlanıyor. Bu aynı zamanda da alışveriş kendi içinde bir alışveriş kültürü oluşturuyor. Ne yazık ki sevgi cinsi duygulara kurban ediliyor. Buna istinaden  bir gazete ilanında pırlanta yüzük reklamı yapılıyor, hem de gazetenin birinci sayfasında. "Sevmek hatırlamaktır. Şimdi tam zamanı" diyerek bir reklam metniyle  pazarlama yapılmak isteniyor. Ne yazık ki; sevginin evrenselliği  senede sadece bir güne endeksleniyor. Daha başından sevgi kavramı iki cinsle sınırlandırılmış oluyor. Oysa sevgi evrenseldir. Herşeye yansır ve yansımalıdır. Ancak böyle bir sevgi, şefkatle ve merhametle ilişkilidir. 

Sözün özü;  sevmek  hiç hatırdan çıkarmamak, sevilmek de hatırdan çıkmamaktır. Sevginin yeri akılda, zihinde, bellekte değil, sevginin yeri yürektedir. Yürekte olan sevgi hücrelerine kadar işleyendir.

Profösör

7 Şubat 2013 Perşembe

Dostluklar İletişimle Pekişir



İletişimin sırrı, kendi içinde saklıdır.  İletişim herkesin beklediği alışagelmiş, her zaman beklediği bir çikolata değil, beklenen çikolatanın içinde sürprizi olması demektir. İletişim kurmak demek;  konuşurken bir taraftan karşı tarafın konuşmasını dinlemek ve ona konuşma hakkı vermek demektir. Tek başına konuşmak demek, seni dinleyen, yığınlar da olsa faşist bir lider gibi, kalabalıklara bağırmak demektir. Eğer karşımızdaki gerçekten bilgili, alanında uzman ve otoritelik vasfı taşıyorsa, onu nefes almadan dinlemek demektir. Belki o kimsenin sana değer vermediği kadar sana değer veren, senin hocandır. Belki o senin en zor durumda sana koşan ve gözyaşlarını silen gönül dostundur.

Bir hoca aynı zamanda bir ana gibidir. Bir ana kadar, seni yeniden doğuran demektir. Seni hayata doğrularla ve olgularla hazırlayan demektir. Hoca demek; sadece öğrencisinin huzuru ve mutluluğu demektir. Hoca demek; öğrencisinin herkes tarafından hayranlık duyulacağı bir insan olması demektir. Hoca demek; önyargılardan uzak, bütün menfaatleri ayaklar altına alan, çiğneyen demektir. Hoca demek;  bilgisi ve birikimiyle, bütün varlığıyla öğrencisinin yanında olmak demektir. Hoca demek; sezgisi güçlü olan, basireti olan demektir. Feraseti, sadece bilgisiyle değil, görgüsüyle ve yüreğinde taşıdığı sevgisiyle olan demektir. Hoca demek; sevgi şefkat ve merhametini sadece öğrencisine değil, her zaman ve her yerde, sevgi, şefkat, merhamet mağduru olanların yanında olmak demektir. Hoca demek insan gibi insan demektir. Hele hocayla iletişim halinde olmak demek, kör kuyulara düşmemek demektir. İçinde inancı, umudu taşımak demektir. Olumsuzlukları bertaraf etmek, korkuları korkutarak yenmek demektir. Yerinde saymak, hatta gerilemek ve monoton yaşamamak demektir. Berrak bir bellek, billur gibi bir yürek sahibi olmak; asla zihinsel yorgunluk yaşamamak demektir. Hocanın varlığı demek; hayatında kopamayacağın bir dostun varlığı demektir. Kendinden emin olmak; kendine olan güvenin tam olması demektir. Bin kere tökezlenip yere düşsen de, gülümseyerek tekrar ayağa kalkabilmak demektir.

İletişimin sırrı; içinde fındığı gizli çikolata gibidir. Lokumları çifte kavrulmuş fıstıklı yemektir. Dolmaları zeytinyağlı yapmak, böreği ıspanaklı pişirmek demektir. İletişimin sırrı; kahveyi birlikte içmek, varolan, sürüp giden dostlukları daha da pekiştirmektir.

Profösör

5 Şubat 2013 Salı

Kayra Filistin'e Mağaza Açtı.


Uzun zamandır, blog üzerinden başlayan dostluğumuz sayesinde kendisini tanıma şerefine nail olduğum bir arkadaşımız, bir iş değişikliği yaparak, yeni işinde, Reklam ve Halkla ilişkiler Müdürlüğü görevini üstlenmiştir. Firmanın ilk basın bülteni çalışmasını, bizimle paylaşarak, mutluluğunu ifade etmiştir. Kendisine blog camiası adına başarılar diliyorum.

“Son zamanlarda, bayan giyimde, yurt içinde olduğu gibi, yurt dışında da muhafazakar kadınların talepleri arttıkça, onların taleplerine cevap veren firmalar kendi mağazalarını açmaya başladı. Bayan giyimin en önemli temsilcilerinden olan Kayra; Ortadoğu’nun en dikkat çekici, en hareketli ve en kadim bölgesi olan Filistin'de, yurt dışındaki açmış olduğu mağazaların en büyüğünü açmıştır. 31 Ocak 2013 tarih itibariyle açılışı yapılan Filistin mağazasıyla Kayra; yurt dışındaki mağaza sayısını da 15’e çıkartmıştır. Biri Türk, biri Filistinli iki mühendisin çalışımalarıyle 2.5 ay inşaatı süren mağaza için, 300.000 dolar harcanarak, 205 metre karelik iki katlı binada, 6 deneme odası ve 10 çalışanı ile Filistinlilere hizmet vermeye başlamıştır.


İhracat Müdürü Tahir Hamdan; “ Kayra hem kurumsal, hem de marka olarak yatırımlarına, hız kesmeden sürdürmektedir. Bu anlamda prlan ve program dâhilinde, münhal yerlerde mağaza açılışları gerçekleştirilmesi düşünülmektedir. En son açılışı gerçekleştirilen Filistin mağazasında uygulanan dekorasyon, gold konsepti olup, tamamen lüks, devasa bir butik özelliğiyle, Kayra; bir dünya markası kurumsallığını da göstermektedir.” Şeklinde bilgi vermiştir.


Ayrıca yeni açılan Filistin mağzasının dışında, bundan önce açılıp hizmet veren, Kuveyt olmak üzere, Birleşik Arap Emirlikleri ile Suriye’de yedi adet Kayra mağazası bulunmaktadır. Bununla  birlikte Almanya, Fransa, Belçika, Avustralya, İngiltere ve orta doğuda Ürdün, Lübnan ve Suudi Arabistan gibi çeşitli ülkelerde edinilen müşteriler, Kayra’yı satış noktası olarak temsil etmektedirler.”

Başarı; inanmak, umudetmek, azmetmek, disiplin içinde kendini günden güne güncelleyerek, alanında uzman ve hatta otorite olabilmektir. Başarı huzur ve mutluluğu yakalaşabilmektir.  Bundan sonra bize düşen yanında durmak ve dua etmektir. Herkez iş güç sahibi olsun.. Herkes mutlu olsun.. Herkez huzuru bulsun.. Hayırlı ve uğurlu olsun.

Profösör



4 Şubat 2013 Pazartesi

Cahiliyet Devri Bilinçsizliği Yaşıyoruz


Son yıllarda çocukların aritmetik zekasını geliştirmek için bir takım çalışmalar yürütülmektedir. Henüz devletin desteklemediği ve eğitim sistemimiz içinde yeri olmayan bu tür çalışmaların, çocuklarımıza aritmetik yetenek kazandırmak yerine, onların ruhlarını yaralayabileceği ihtimalini düşünmek gerek.. Nice bitkisel ilaçların, tanıtıldığı televizyon kanallarında, insan sağlığı için bilimsel hiçbir değeri olmadığı gibi, çocuklarımıza uygulanan hızlı okuma, mental aritmetik gibi sonunun nereye varacağı bilinmeyen ve insanın doğal dengelerini bozabilecek, travmatik sonuçları olabileceği göz ardı edilmemesi gereken, bu tür çalışmalara sıcak bakılmamalıdır. Ayrıca bu tür eğitime tabi olan çocukların, ruh sağlıkları açısından bilim adamlarının düşünceleri önemlidir. Ayrıca bu konunun üzerine acil olarak bilim kurullarının düşmesi gerekmektedir. Yoksa gelecek nesil için bir başka açıdan tehlike çanı çalmakta olduğunu söyleyebiliriz..

Bir çocuk üstün zekalı olabilir, buradan hareketle, sanki sinekten yağ çıkarırcasına ayrıca aritmetik zekasını zorlayacak eğitimlere tabi tutmak ne kadar doğrudur!. Bilim çağında temel öğretilerin dışında, elektronik hesap makineleriyle hesaplar yapılmaktadır. Çocuklarımıza sonsuza kadar uzanan sayı sisteminin kurbanı etmek ahlaki ve bilimsel doğrular olmasa gerek. Mental aritmetik denen bu tür uygulamalar, faydadan çok insan varlığına bütünüyle zararı olduğu inancını taşıyanımız da çoktur. Aynı zamanda çocuklarımızı medya maymunu yapmak, onları alkışlar içinde bir sirk cambazlığı içine sokarak egolarını tahrib etmek doğru olmasa gerek. Ne yazık ki; mental aritmetik bir marifetmiş gibi, çocuklar hem sohbet ettiriliyor, hem de şarkı söyletiliyor, bu arada da sayıları aklında tutarak hesap yaptırılıyor. Başındaki sözüm ona eğitimci görevliye sorulduğunda, çocuğun gösteri yaparken söylediği şarkının ne olduğunu da bilmiyor. Fakat eğitmen kadının hırsı gözlerindeki korkutucu  bakışlara yansıyor.

Üstün zekalıların eğitimi, sadece fiziken, zihnen ve bedenen yapılmaz, onların ruhen ve duygusal açlıkları, hassas noktalarıyla birlikte, bütün varlığı bilimsel ışığın ittifak ettiği, projeksiyonuyla aydınlatılmalıdır. Aksi takdirde bu tür çocukların sosyal açıdan da, toplum içinde yalnızlığa itilebileceği gerçeğini düşünmeliyiz. Aritmetik zekasıyla dünya harikası olan bir insanın duygusal bazda yüreği taşlaşıyorsa, çocuğun aritmetik zekası zorlanarak, duygularını ediyorsa, bunun suçluları önce aileleri, buna izin verenler, hatta denetim altına almayan, görevini ihmal eden bu tür otoritelerdir. Herşeyin vakti saati vardır. Herşey zamanla olgunlaşmalıdır. Çünkü "Vakitsiz öten horozun başı kesilir" derdi dedem. Bunda da bir hikmet vardır.

Çocuklarımız sirk cambazı değildir. Çocuklarımız kobay gibi kullanılmamalıdır. Bunun yanında; sirk hayvanları dahil, tatil köylerinde sırf insanlar eğlensin diye, küçük havuzlarda hapsedilen dev balinalar, yunus balıklarını zorlu bir eğitimden geçirerek, köle gibi kullanan animatörler, burnuna halka takıp, turistik yerlerde ayı oynatan ayıcılar, Uzakdoğu’da maymun ve yılan oynatıcıları, turistlere para karşılığı, gösteri yapsın diye, bir eziyete tabi tutulan filler, insani ve vicdani hiçbir karşılığı yoktur. Zaman zaman hayvan hakları savunucularının sesleri cılız çıksa da düşündürücüdür. İspanya'da yapılan boğa güreşleri, ülkemizde yapılan horoz ve deve güreşleri geleneksel bir özelliği olsa da, birer cahiliyet tezahürüdür.

Cahiliyet tek kelimeyle bilinçsizliktir. Akli selim düşünmemektir. İnsan hayatını hiçe saymaktır. Doğanın dengelerini değiştirmeye yeltenmektir. Bir cambaz hiçbir önlem almadan, yüzlerce metre yükseklikte ve uzunlukta bir nehrin üzerindeki telden karşıya geçme gösterisini yaparak alkışlar alarak aile geleneğini devam ettirmektedir. Ona sorulduğunda babasının telden düşerek öldüğünü bir övünç olarak söyleyebilmektedir. Yine bir minare ustası, gençliğinde kendisine güvenlik önlemi alırken, artık ustayım deyip, ileriki yaşlarda hiçbir önlem almadan minarenin tepesinde çalışmaktadır. O kişi ne tansiyonuna da aldırmaz, fırtınalara göz yumar, aniden olabilecek zelzeleyi de hiç aklına getirmez. En sonunda doksan dokuz minareyi bitiren bir minare ustası, yüzüncüyü tamamlamadan minareden düşerek ölmüştür. Belki de imameyi tamamlayamamıştır.

Bir zamanlar daha çok verim alınıyor diye, kara buğday başağı yerine tarlalarımızda brezilya tohumu kullanılır oldu. Bir zamanlar karpuzun geniyle oynayarak çekirdeksiz kabak karpuzu üretildi. Bu da yetmedi ambalaj kolaylığı olsun diye, yuvarlak karpuzlar kasada boşluk bırakmasın diye küp biçiminde karpuzlar üretildi. Mevsiminin dışında kokusuz tatsız, hormonlu gıdalar pazara sürüldü. Bu gidiş nereye hiç düşünülmedi. Sonuç kanser başta bilinmeyen fizik ve ruh hastalıklarının önü alınamaz oldu. İnsanlar da öyle bir anlayış oldu ki, burnunu değiştirdi, dudağına memesine silikon yaptırdı. İş öyle noktaya vardırıldı ki; sporcular başarı uğruna dopingler aldı, sanatçılar şöhret baskılarıyla uyuşturucuya bulaştılar. Bir milleti böyle çökermek istediler.

Nerede nereye geldik demeyelim; bir zamanlar mekteplerimizde dinsizlik tohumu ekilmeye çalışılmıştır. Çocuklarımızda toplu halde, sınıfta sesli olarak "Allah'ım bize şeker ver!" dedirterek, bir süre beklendiğinde de gökten şeker yamayınca, öğretmenin çocuklara şeker tutmasıyla adeta Allah yoktur, olsaydı size şeker verirdi vurgusuyla, çocuklarımızı zehirlemeye kalkışıyorlardı. Bunun gibi, emperyal batı devletlerinin ürettikleri otomobillere binmek istemeyen ve binmeyi içine sindiremeyen, şuurlu müslümanlar da gerici ve yobazlıkla suçlanıyordu. Şimdi de batılılar demiyorlar mı? Biz teknolojik ve sanayi ürünlerini üretelim. Sizler de bu ürünleri bizden alın, kullanın. Oysa o zamanın şuurlu müslümanları, "Bugün emperyal batı devletlerinin ürettiği otomobillere seveseve binersiniz; yarın da onların uçaklarına ve tanklarına ve tanklarına mahküm olup füzelerini yersiniz” . demek istiyorlardı. Anlayana tabi.

Profösör

1 Şubat 2013 Cuma

Kelimeler Lego Gibi Birbirini Tamamlar



Yüreği tok, midesi aç olan bizi anlar. Fakat; yüreği aç, midesi tok olan bizi nasıl anlasın!..

Gülümsemek ve gülümsetmek şiarımızdır. Çünkü gülümsemek gönül hoşluğudur.

Bazen acı biber baldan da tatlıdır. Bazen bal zehir zıkkımdır.

Heran herşey olabilir; gök kararabilir, denizler kuruyabilir. Kuşlar yüzebilir; balıklar uçabilir. 

Bir besmele, herşey yeniden düzelir

Yarın bir güneş doğacak. Gönül gözümüz aydın olacak. Taş taş olmaktan bıkacak. Bütün yürekler yumşayacak.

Akıl var mantık var. Kol kırılsa da yen içinde kalmaz. Kan içip de, kızılcık şerbeti içtim diyen desin. Herkesin midesi bunu kaldırmaz.

İsrail teröristliğini sürdürüyor, Filistinliler direniyor. Bu İsrail hala meşru bir devlet midir? İsrail'e ululemr diyemeyiz.

Temiz kalpler, temiz kalpleri bulmalı. Sevgi, şefkat, merhamet beslemeli.. O zaman huzur buluruz. Huzur içinde mutlu oluruz.

Profösör
2013 Ocak ayı seçme Tweetler

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...